Şirkin Boyutları
Şirk sözlükte “ortaklık”, “ortak olmak”, “pay, hisse” anlamında masdar kelimedir. Şerîk ve müşârik; “ortak olan”, eşrâk ve şürekâ ise hem şirk hem de şerîk kelimelerinin çoğulu olarak “ortak; pay, hisse sahibi, hissedar; müttefik” anlamında kullanılır. Buna göre mesela şirket ortaklarından her biri ve eşlerden biri diğerinin şerîkidir.[1]
Dini anlamda şirk, mutlak inkâr demektir. “Filan Allah’a şirk koştu” dendiğinde en genel anlamıyla inkâr kastedilir.[2] Dolayısıyla her kim yaratılmış varlıklardan birisini Allah’a denk tutarsa o kâfir müşriktir. Bu itibarla genel anlamıyla şirk; “Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde veya O’na ibadet edilmesinde ortağı, dengi yahut benzerinin bulunduğuna inanmak demektir.”[3]
Kur’an’ın şirk olarak tanımladığı konuları maddeler halinde sıralarsak:
- Allah’tan başkasına kulluk etmek: Kulluk yalnızca Allah’a yapılır. Allah ile birlikte bir başkasına da kulluk etmek şirktir. Kulluk, birisine kayıtsız şartsız bağlanmak, itaat etmektir. Mü’min Rabbi olan Allah’a kul olmalıdır. Allah’tan başkalarına da kulluk ederse o zaman müşrik olur. Bir itaatin şirk konumuna gelmesi, itaatin hiçbir soru sormadan, itiraz etmeden, Allah’ın kitabına uygun olup olmadığı araştırılmadan yapılmasıyla ortaya çıkar. Tarikat kitaplarında “ölü gibi itaat edeceksiniz” yazar. “Ölünün, kendisini yıkayan zata hiç itiraz etmemesi gibi siz de mürşidinize öylece itaat etmelisiniz.” der. İşte bu durum kulluktur. Çünkü Mü’min, Allah’tan başkasına mutlak olarak teslim olmaz ve itaat etmez. İtaatin sınırı Kur’an’da belirlidir. Bunu aşan, Allah’ın haram kıldıklarını emreden kimselere severek itaat edenler, Allah’ın dininden çıkmış olurlar.
De ki: “Benim salâtım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben teslim olanların ilkiyim.” (En’am: 162-163)
De ki: “Ey cahiller! Bana, Allah’ın dışında bir başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” Muhakkak ki sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Eğer ortak koşacak olursan yaptıkların boşa çıkar ve hüsrana uğrayanlardan olursun.” (Zümer/64-65)
- Allah’tan başka güç ve kuvvete sahip olan ve onu dilediği gibi kullanabilen varlıklara inanmak: İlah olan yalnız Allah’tır. Dolayısıyla ilaha ait olan bütün vasıfları kendisinde toplayan sadece O’dur. Bu vasıfların bir kısmını bile Allah’ın dışında bir zatın sahip olabileceğini düşünmek şirktir. İlah: Kendisine kulluk edilen, yönelinen, kendisinden korkulan, aynı zaman sevilen, sayılan, kâinatın idaresini elinde tutan zat demektir. İlah, her şeyi görür, bilir, dilediğini yapmaya gücü yeter. Allah’tan başka bir zatın da her şeyi gördüğünü, bildiğini ve kâinatta dilediği gibi tasarruflarda bulunduğunu zannetmek şirktir.
De ki: “Şahitliği en büyük olan şey nedir?” De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olan Allah’tır. Bu Kur’ân, sizi ve ulaştığı kimseleri onunla uyarmam için bana vahyedildi. Allah ile birlikte başka ilahların da bulunduğuna şahitlik eden siz misiniz?” De ki: “Ben asla şahitlik etmem.” De ki: “O ancak tek ilah’tır. Ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan uzağım.” (En’am: 19)
“Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeleyici olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir.” (Neml: 63)[4]
- Allah’tan başka rabler edinmek: “Rabb” eğiten, yetiştiren, yönlendiren, terbiye eden, hükmeden, idare eden vb.dir.” Allah’tan başka rab edinmek şirktir. Allah’tan başka rab olarak benimsenen peygamber de olsa bu durum şirk olur. Allah’ın öğrettiği Kur’an’ı bir tarafa atarak, üstün ve büyük bildikleri zatlara yönelip, onların her dediğini kabul eden, her hükmüne iman eden kimseler, onları rab edinmiş olurlar. Hz. Peygamberin ashabı, Muhammed’i rab edinmemişti. Hz. Muhammed, bir şey söylediği zaman, onlar hemen şöyle diyorlardı:
“Ey Allah’ın resulü bu sizin görüşünüz mü, yoksa Allah’ın indirdiği vahiy mi?” Hz. Muhammed de kendi görüşü olduğunu söylediği konularda, onlar da fikirlerini belirtiyorlar. Ortak düşünce hangisi olursa ona uyuyorlardı. Bedir Savaşında, Peygamberin belirlediği mevzi uygun görülmemiş değiştirilmişti. Uhud savaşında da, peygamberin savunma harbi yapalım teklifi kabul edilmemiş, meydan savaşı tercih edilmişti. Uhud savaşındaki yenilgi savunma savaşı yapmamaktan değil; okçuların görevlerini terk etmesinden kaynaklanmıştı.
Ne zaman ki Allah’ın Resulü ve örnek nesil tarihte kaldı. O zaman insanlar hem Hz. Muhammed’i, hem de mübarek sahabeleri rab edindiler. Onların her sözünü itirazsız ve düşünmeden kabul etmenin dinin bir vecibesi olduğuna iman ettiler. Onların söylediği bir sözü tartışmanın bile günah olduğu zannedildi.
Hz. Muhammed’den önceki dönemlerde de Yahudi ve Hıristiyanlar Allah’tan başka peygamberlerini ve din bilginlerini, hocalarını rab olarak benimsemişlerdi.
“Onlar Allah’ın peşi sıra, hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar tek bir ilaha kulluk etmekle emrolundular. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştuklarından münezzehtir.” (Tevbe: 31)
- Allah’tan başkasına yalvarıp dua etmek: İlahi gücün tamamı Allah’ın elindedir. O’ndan başka böyle bir güce sahip kimse yoktur. Dua elbette, güç ve kudret sahibi, yardım etme ve tasarruf sahibi olma gibi şartları taşıyan kimseye yapılır. Müşrikler, Allah’ın dışında, bu tür şartları, vasıfları üzerinde taşıyan zatların olduğuna inanırlar. Onlara yönelerek dua ve niyaz ederler. Kendilerine yardım etmelerini dilerler. Müşrikler, yardım ümidiyle, ölülere, mezar taşlarına, türbelere ve kutsal saydıkları mahallere giderek orada çeşitli ibadetler yaparlar, adaklar keserler, çaputlar bağlarlar, şekiller çizerler, orada medfun olan yatır veya evliya dedikleri zatlara dua edip, arzularına nail olmak isterler.
“Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek şeylere yakarandan daha sapkın kimdir? Oysa onlar, bunların yakarmalarından habersizdirler.” (Ahkaf: 5)
“Hiçbir şey yaratamayan, bizzat kendileri yaratılmış olan şeyleri mi ortak koşuyorlar?” (A’raf: 191)[5]
Allah’tan başka dua edilen ve yardımı beklenen zatların başında Allah’ın Resulü gelmektedir. İnsanlar, dua ederken “Ya Rabbi, Ya Rasulallah” diye nida etmektedir. Dolayısıyla “hem Allah’a hem de Allah’ın Resulüne dua ediyor. Bunun sebebi, birinci olarak Resulullah kelimesinin anlamını bilmemek, ikinci olarak da Resulullah’ın ölümsüz olduğu, herkesi görüp gözettiği ve ümmetinin yardımına her an koştuğu inancıdır.
“Muhammed yalnızca bir resuldür. Ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Gerisin geri dönen kimse, Allah’a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenlere yakında karşılığını verecektir.” (Al-i İmran: 144)
Evliya ve hızır olarak adlandırılan ölümsüz şahıslar ise gerçekte yaşamayan kimselerdir. Halk bunlara bir ilah gibi inanır ve her yerde hazır nazır olduklarını, insanları gözetlediklerini, bazen koruyup, bazen onlara yardım ettiklerini zannederler. “Yoksa yeryüzünü yerleşim yeri yapan, aralarından ırmaklar çıkaran, üzerine sabit ağırlıklar yerleştiren ve her iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır! Onların çoğu bilmez.” (Neml: 62)
- İbadetleri Allah’a ulaştırıp aracılık yapan varlıklar olduğuna inanmak: Allah ile insanlar arasında, Allah’ın buyruklarını insanlara ulaştıran elçiler, peygamberlerden başka Allah ile insanlar arasında aracılar yoktur. Peygamberler de Allah’ın mesajlarını insanlara iletmekten başka bir aracılıkları yoktur. Kul ile Allah arasına ibadet yönüyle hiç kimse giremez. Allah, kulun ibadetini, duasını işitir ve görür. Allah, kula şah damarından daha yakındır (50/16). Kul dua ettiği zaman, Allah onun duasını anında işitir. Allah’ı hakkıyla takdir edemeyen ise insanı Allah’a yaklaştırıcı, aracı zatların olduğuna inanıp şirke düşerler. Yanlış bir örnekle doğruluklarını ispatlamaya kalkışırlar. “Bir vatandaşın bir cumhurbaşkanı ile görüşebilmesi için aracılara, cumhurbaşkanına yakın zatlara ihtiyaç duyulur da alemlerin rabbi olan Allah ile görüşebilmek için aracılara ihtiyaç duyulmaz mı?” derler. Elbette cumhurbaşkanı ile herkes görüşemez, aracılara ihtiyaç duyulur. Çünkü cumhurbaşkanı bir anda ancak bir kişi ile görüşebilir, bir kişiyi duyabilir. Milyonlarca vatandaşı bir anda kabul etmesi, onları görmesi ve işitmesi mümkün değildir. Fakat Allah bundan aciz midir ki aracılara gerek duysun. O, bir anda bütün kâinatı ve yarattığı varlıkları görür ve duyar. O, Semi ve Basîr’dir. Kul ile Allah’ı kıyas ederek böyle bir şirki, ibadet gibi insanlara sunmak şeytanın ve evliyasının bir tuzağıdır. Bu tuzağa düşmemek için uyanık olmak, Allah’ın kitabını okumak ve anlamak gerekir. Allah kitabında ne buyuruyor?
“Kendileri için Allah’tan başka veli ve şefaatçi olmadan Rablerinin huzurunda toplanmaktan korkan kimseleri vahiyle uyar. Umulur ki takvalı olurlar.” (En’am: 51)
“Rabbinizden size indirilene uyun, O’nun peşi sıra birtakım evliyaya uymayın. Ne de az düşünüyorsunuz?” (A’raf: 3)
“Allah’ın peşi sıra evliya edinenlerin örneği, kendine ev yapan örümceğin örneğine benzer. Gerçek şu ki evlerin en dayanıksızı örümceğin evidir. Keşke bilselerdi…” (Ankebut: 41)[6]
- Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmek: Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmek, onları önemsemeden hayatına yön vermek, yaşadığı hayatı Kur’an’a uymayan bir tarzda sürdürmek şirktir. Çünkü insan ancak Allah’ın ayetlerini yaşadığı sürece Allah’a kulluk eder. Allah’ın ayetlerinden uzak olduğu zaman Allah’a kulluktan da uzaklaşır. Ya heveslerinin kulu olur ya da uyduğu kimselerin kulu olur. Bunun için Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Allah’ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni geri çevirmesinler. Rabbine çağır, sakın müşriklerden olma.” (Kasas: 87)
Hevasını ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, işitmesini ve zihnini mühürlediği ve gözüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan başka ona kim yol gösterebilir? Hâlâ düşünmez misiniz? (Casiye: 23)
İnkâr edenlere: “Size karşı ayetlerim okunduğunda büyüklük taslayıp mücrim bir toplum olmuştunuz değil mi? (Casiye: 31)[7]
- Allah’tan başkasının da gaybî yollarla fayda ve zarar verebileceğine inanmak: Gaybî yollarla ifadesi ile arada hiç bir vasıta olmadan, mucizevi bir şekilde yapılan yardım kastediliyor. Böyle bir güce ancak ilah sahiptir. Allah’tan başka bir varlık hiç bir surette gaybi yollarla hiç kimseye fayda da zarar da veremez. Böyle bir güce elbette ki peygamber de sahip değildir.
De ki: “Allah dilemedikçe ben kendim için ne fayda ne de zarar verebilirim. Eğer gaybı bilseydim yararıma olan şeyleri kesinlikle artırırdım ve bana bir kötülük de dokunmazdı. Ben iman eden bir topluluk için ancak uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” (A’raf: 188)
De ki: “Siz Allah’ı bırakıp da size zarar da fayda da veremeyecek şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Oysa Allah Semî’dir, Alîm’dir.” (Maide: 76)
- Allah’tan başka yaratıcı olduğunu zannetmek: Her şeyi yaratan Allah’tır. Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Allah’tan başka yaratıcı olduğunu zannetmek şirktir. Çünkü yaratmak ilahlığın bir vasfıdır. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
De ki: “Allah’ın peşi sıra kulluk ettiğiniz ortaklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yerden neyi yaratmışlar ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan dolayı açık bir belgeye mi dayanmaktadırlar? Hayır! Zalimler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.” (Fatır: 40)
- Allah’tan başka istediği gibi kanun koyma hakkına sahip kimseler tanımak: Dinde istediği gibi kanun koyma hakkı yalnız Allah’a aittir. Bir başkası böyle bir hakka sahip değildir. Çünkü kanun, hakim gücün bir eseridir. Hakim olan Allah’tır. Hayatın nasıl yaşanması gerektiğinin yolunu çizen dinin kurallarını, kanunlarını da O koyar. O’nun koyduğu kanunlara uygun düşmeyen hiç bir hüküm konulamaz. Kabul de edilemez. Çünkü bu şirktir. Allah’ın hakimiyetinde ortaklık düşünülemez.
“Yoksa onların birtakım ortakları mı var da Allah’ın izin vermediği şeyleri dinde kendilerine bir şeriat kıldılar? Eğer ayırmaya dair kelimesi (:kararı) olmasaydı aralarında hüküm verilirdi. Zalimler için elim bir azap vardır.” (Şûra: 21)
- Allah’ın dinini parçalamak ve yalnızca bir kısmını benimsemek: Allah’ın dini bir bütündür. Dolayısıyla Allah’ın dinini kabul eden kimse tamamen kabul etmek zorundadır. Çünkü dinin özü parçalara ayırmaya ve seçmeye müsait değildir. O’nun emir ve yasalarının bir kısmına uyup, bir kısmından hoşnut olmamak Allah’a teslim olmamak, O’nu yegane ilah ve yegane rab tanımamaktan kaynaklanır. Bu ise şirkin ta kendisidir. Allah’ın dini Maide 3. ayette ifade edildiği gibi “kemale ermiştir.” Allah’ın dini her zaman uygulanabilir bir yapıdadır. Allah’ın dininin bir kısmını benimseyip, bir kısmını benimsememek bölücülük yapmaktır. Allah’ın gazap ve lanetini getiren en kötü davranışlardan birisidir.
“Buna rağmen siz hâlâ birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp çıkarıyorsunuz. Günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları sürgün etmeniz size haram kılınmıştı. Kitabın bir bölümüne inanıp, bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Onlar kıyamet gününde azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara: 85)
“İçtenlikle Allah’a yönelin ve O’na karşı takvalı olun, salâtı yerine getirin ve müşriklerden olmayın. Onlar dinlerini fırkalara ayırmış ve bölük bölük olmuşlardır. Her hizip1 kendi sahip olduklarıyla sevinmektedir.” (Rum: 31-32)
- Allah’tan başka hükmetme hakkına sahip bir hakim tanımak: Allah’tan başka istediği kanunu koyma hakkına sahip birisi olmadığı gibi, istediği gibi hükmeden birisi de yoktur. Allah, hükmünde kimseye hesap vermeyen tek hakimdir. O’ndan başkaları ise hükmünü Allah’ın belirlediği sınırlar ve kanunlar içerisinde verebilirler. Allah’ın buyruklarına aykırı hiçbir hükümde bulunamazlar:
“Müşrikler, Allah’ı bırakıp hiç bir şey yaratamayan ve fakat kendileri yaratılmış olan, kendilerine zarar da fayda da vermeye güçleri olmayan; öldürmeye ve yaşatmaya ve yeniden diriltmeye güç yetiremeyen ilahlar edindiler.” (Furkan: 3)[8]
- Allah’tan başka kalplerin (:zihinlerin) içini bilen ve hidayet veren kimseler olduğuna inanmak: Zihinlerin yaratıcısı Allah’tır. Hiç kimse bir başkasının zihnini okuyamaz. Sadece tahminde bulunabilir. Allah ise herkesi kendilerinden daha yakın ve daha çok bilir. Herkesin geçmişini bildiği gibi geleceğini de bilir. Zihninden ne geçirdiğini de bilir. Bu hiç bir şeye muhtaç olmayan ilminden kaynaklanır. Allah’tan başkaları ise böyle bir ilme sahip değillerdir. “el-Alim” olan yalnız Allah’tır. Allah’tan başka insanların zihinlerinde ne olduğunu, görünmeyen dünyalarını bilen, varlıklara inanmak şirktir. Onları da Allah’ın mutlak ilmine ortak görmektir.
“Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, kafaların içindekileri hakkıyla bilendir.” (Fatır: 38)
- Allah’tan başka rızık veren olduğuna inanmak: Bütün rızık Allah tarafından verilir. O’ndan başka rızık veren yoktur. Rızkı yaratan da O’dur, taksim eden de O’dur. Rızkın ulaşmasında vasıtalar kılan da O’dur. Kullar, rızık taksiminde yalnızca vasıtadırlar. Rezzak olan Allah’tır. Allah’tan başkasının da rızık verici olduğuna inanmak şirktir.
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı. Üstün kılınanlar, bir sözleşmeyle yanlarında bulunanlara kendileriyle eşit olurlar diye rızıklarını vermezler. Şimdi Allah’ın nimetini tanımıyorlar mı? Allah size kendi cinsinizden eşler yarattı. Size eşlerinizden çocuklar ve torunlar verdi. Sizi temiz şeylerle rızıklandırdı. Şimdi onlar bâtıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? Allah’ın peşi sıra, kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna güçleri de yetmeyen şeylere mi kulluk ediyorlar?” (Nahl: 71-73)
- Allah’tan başkasını vekil edinmek, tevekkül edip, bağlanmak: İşlerin kendisine havale edildiği şahsa vekil denir. Mü’min, kendisine Allah’ı vekil edinmelidir. Hayatının, bütün iplerini Allah’ın eline vermelidir. Yalnız O’na yönelmeli, O’na teslim olmalı ve O’na bağlanmalıdır. O’ndan başkasına teslim olması ve şuursuzca bağlanması şirktir.
“…Hüküm yalnızca Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O’na tevekkül etsinler.” (Yusuf: 67)
“Sen onlardan uzaklaş ve Allah’a bağlan, koruyucu (vekil) olarak Allah yeter!” (Nisa: 81)
Bazı insanlar, vekil ve koruyucu olarak yalnız Allah ile yetinmezler. Cahil ve gafil kimseleri aldatarak onların (şeyh, mürşid vs. adını verdikleri) bir zata bağlanmaları gerektiğini yoksa onları şeytanın yönlendireceğini iddia ederler. Bu sözlere inanan kimseler canlarını ve ahiretlerini kurtarmak maksadıyla koşup bir şeyhe tevekkül ederler. Böylece şeyhinin şeytan olmasından korunduklarını, artık hiç bir şeyin kendilerini saptıramayacağını zannederler. Oysa şeytan onları kandırmış, gölgesiyle korkutarak, gölgesinden korkup kaçan insanlara kucağını açmıştır. Şeytandan kurtulmak isteyen kimseler böylece şeytanın kucağına düşmüşlerdir. Şeytan onları halen gölgesi ile korkutmaya ve kucağında mışıl mışıl uyumaları gerektiğini empoze etmeye devam eder.
“İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve cömertçe bir rızık vardır.” (Enfal: 4)
- Allah’ı sevdiği kadar başka varlıkları sevmek: Mü’min her şeyden fazla Allah’ı sever. Allah’ın sevgisine hiç bir şeyin sevgisini eşit tutmaz. Allah’ın sevmediği hiçbir şeyi de sevmez. Sevdiği şeyi Allah için sever. Bir kişinin Allah’ı sevdiği gibi başka varlıkları da sevmesi, sevgide onları Allah’a denk tutması şirktir.
“Öyle insanlar vardır ki Allah’tan başkasını Allah’a denk tutar, Allah’ı severcesine onları severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise daha kuvvetlidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu bir bilselerdi!” (Bakara: 165)
[1] İbn Manzur, Lisânu’l-arab, 4/2248
[2] Cevheri, Sıhâh, 4/1593-1594
[3] Sinanoğlu, “Şirk”, 193; Ahmet Saim Kılavuz, İman ve Küfür Sınırı (İstanbul: Marifet Yayınları, 1990), 75.
[4] Fussilet: 6
[5] A’raf: 194; Fatiha: 5; A’raf: 197
[6] Zümer: 3; Bakara: 186
[7] Bakara: 39
[8] Mü’minun: 88-89; Yusuf: 40