GenelYazarlardanYazılar

Vahiy, Akl-ı Selîm Olanlara İnmiştir!

İnsan kendisine verilen akıl sayesinde merak eden, soran, soruşturan, düşünen, deneyen bir varlıktır. Bu haliyle insan sürekli aksiyonerdir, devinendir, üretendir. Bugünkü bilimin aldığı yol ve geldiği nokta bu özelliklerin sonucudur. Onun bu haline engel olmak, yasak koymak, donuklaştırmak, statikleştirmek onu öldürmektir. Ancak içerisinde yaşadığı alemi imar etmekte, ifsat etmek de bu özelliğinin sonucudur, işini kolaylaştırıcı buluşlar gerçekleştirmek, insanlığın faydasına üretimlerde bulunmak, aynı zamanda hayati yaşanmaz hale getiren de yine kendisidir. Bu onu yaratanın yaradılışına ‘zerk’ etmiştir “fucûrahâ ve takvâhâ” (Şems 8). Bu iki yönden hangisini beslerse o yönü neşvü nema bularak inkişaf edecektir.

İşte vahiy, insanın takva yönünü besleyerek, aklın azgınlaşmasını firenleyecek ona sınırlar çizecektir. Vahyin ışığında yol alan akıl kâinatı ifsat etmeyecek,“ekini ve nesli” bozmayacaktır.

İnsanı diğer varlıklardan farklı, önemli, seçkin ve değerli kılan ona bahşedilmiş olan akıl sayesindedir. Bundan dolayıdır ki, Kur’an insanlar için indirilmiş onu muhatap alıp aklına hitap ederek ikna etmeye çalışır. “Ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?” (Fussilet 53).

Bundan dolayıdır ki, İslam akıl baliğ/temyiz yaşına ulaşmış her fertten düşünceye dayalı inanmayı veya reddetmeyi ve de bir delil üzere olmasını ister. (Enfal 42) “Aklı olmayanın dini yoktur.” Yani sorumlu değildir. Bunun yanı sıra, baskı altında olmaması, özgür iradeye sahip olması… vahyi okuduğunda anlayacak, kâinatın ve kendi yaradılışına bakıp üzerine tefekkür edebilecek ve bunları temiz akıl terazisinde ölçüp, biçip, tartacak eğer aklına yatıyorsa iman edecek Müslüman olacak. Dolaysıyla Müslim aklını kullanan (akıllı) ve ona göre yaşayan kişidir.

Nitekim Kur’an’ın Allah kelamı (Haber-i sadıka) olduğu gerçeği, akletmekle görülüp, anlaşıla bildiği için Kur’an bizi pek çok ayette bizatihi aklı doğru kullanmaya çağırır:

“Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır.” (Bakara 242) 

“…Elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.” (Bakara 164)

“… Fakat bu hakikatleri ancak gerçek akıl sahipleri anlar, üzerinde düşünüp ibret alır.” (Bakar 269)

“…Bunları düşünemiyor musunuz?” (Bakara 76) 

“…Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” (Âl-i İmrân 118) 

 “…Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (En’âm 151) 

“…Hâlâ aklınızı kullanarak bu hakikati kavramayacak mısınız?” (En’âm 32)

“…İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’râf 179) 

“…Siz hiç düşünmüyor musunuz?” (Hûd, 11/30) (Âl-i İmrân 65)

“…Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Hûd 51)

“…Bu, idrâki olanlara bir öğüttür.” (Hûd 114)

“…Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Yusuf 109)

 “Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf 2)

“…Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. (Ra’d 3)

“Yazıklar olsun, size de Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” (Enbiyâ 67)

“O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Mü’minûn 80)

“…İşte Allah, düşünesiniz diye ayetleri size böyle açıklar.” (Nûr 61)

“Musa dedi ki: O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbi’dir. Eğer düşünüyorsanız bu böyledir.” (Şu’arâ 28)

“…Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Kasas 60)

“İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak alimler düşünüp anlarlar.” (Ankebût 43)

“Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size ayetleri açıkladık.” (Hadîd 17)

“Şöyle derler: Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” (Mülk 10)

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun!’ denildiğinde, ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!’ derler. Peki, ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?” (Bakara 170)

“İlâhınız tek ilahtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmandır, rahîmdir.” (Bakara 163)

“Allah… O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir.” (Al-i İmran 2)

Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, İslam akıl nimetiyle düşünerek gerçeği bulmanın ve hakikate erişebilmenin mümkün olduğunu göstermektedir. Akılla aydınlanmayan bir din hurafelere boğulur, taassup ve batıl inançlara saplanır. Vahiy ile desteklenmeyen akıl ise sapıtır, azgınlaşır, kudurur, sefahet ve ahlaksızlık bataklığına yuvarlanır, hatta tanrılık iddia eder. Şu halde akli ve fikri hayatın vahiyle desteklenmesi bir zorunluluktur.

Akla bu kadar vurgu yapan, insanı insan yapan bu değeri bu kadar önceleyen başka bir din, ideoloji ve düşünce sistemi yoktur desek yanılmış olmayız herhalde. Hatta aklını doğru kullanmayanları müthiş bir şekilde kınayıp yermektedir; “Allah’ın bilgisi olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allah) pisliği (azabı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor.” (Yunus 100) Bu ayetin önünü ve arkasını (siyak, sibakı) okuduğunuz da, Allah kişiyi iman etme konusunda tamamen serbest bırakmış, bu ayette de Allah’ın mesajlarını anlamak ve algılamakla peşinen isteksiz, duyarsız bir şekilde aklını doğru kullanmamasının sonucunu belirtmektedir. Ve sonucuna katlanmak kaydıyla, hür iradesinin tercihinde tamamen serbest bırakılmıştır.

“Nefsinin arzusunu ilah edineni gördün mü? Sen ona vekil olabilir misin?” (Furkan 43)

Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” (Furkan 44)

İlahi mesaja kulak vermeyip, sırf hissiyatına uyarak aklı devre dışı bırakmasından dolayı kınanmaktadır. Bu kınama hayvanları aşağılamak, tahkir etmek için değil akıl gibi üstün bir nimete sahip olan birinin aklını doğru kullanmayıp akılsız varlıklar gibi hareket etmesinden dolayıdır. Hayvanlar ahlaki sorumlulukları olmadığı gibi manevi değerlerden de yoksun varlıklardır. Ancak “yol bakımından hayvanlardan daha şaşkın olmaları” nefsani arzularının tatmininde doyumsuz hayvanlardan da sınırsız olmalarındandır. Heva ve hevesini ‘ilah’ edinen insanların hiçbir konuda doyuma ulaştıkları görülmemiştir. Vahyin belirlediği şekilde yaşamayan ona tâbi olmayanlar, kendi arzularına göre yaşarlar; bencilliği, ihtiraslarını, zevklerini, arzularını, çıkarlarını ve duygularını hayatın merkezine taşıyarak onları kendilerine ‘ilah’ edinirler. Aklını, batıl şeylerle kirletenlerin inanmaları için öncelikle akıllarını bu kirlerden arındırmaları gerekir.

“De ki: Habis olanla tayyib olan aynı değildir. Velev ki habis olanın çokluğu hoşuna gitse de. Ey selim akıl sahipleri! Allah’a karşı takvalı olun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 100) “Bu ayet, eşyanın yalnızca dış yüzüne bakanların ölçülerinden bütünüyle farklı yeni değer ölçüleri getirmektedir. Eşyayı zahiriyle değerlendirenler niceliğe bakarlar, niteliğe değil. Bu yüzden akıllı olan, önemsiz ve değersiz de görülse her zaman helâl olanla yetinecek haram olan cazibeli ve büyük şeylere asla el atmayacaktır.” (Mevdudi. Tefhimu-l Kur’an)

İslam’a göre bir şeyin faydasının çokluğu onu meşru kılmaz. Önemli olan o şeyin helal olmasıdır, helal her zaman tatlıdır, huzur verendir. Çünkü “huzur İslam’da dır.” Bunu bir slogan olsun diye söylemiyoruz. Bir düşünürün dediği gibi “vahiyle akıl, ışıkla göz gibidir” nerede yürüdüğünü, ayağını nereye bastığını gören bilen insan güvendedir ve dingindir. Onun bir tek tasası vardır ‘Allah bu işten razı mıdır’ gerisi teferruattır.

“Şimdi, Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi kör gibi olur mu? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alır.” (Ra’d 19)

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (Al-i İmran 190)

Bu ve buna benzer ayetlerde, göklerin ve yerin yaratılışı, gece ve gündüzün değişimi, bir başka ifadeyle, mekân ve zamanın ilahi kudrete delaleti akl-ı selim sahiplerinin ibret nazarına sunulmaktadır. Ardından özlü bir ifade ile bizden, varlığın gerçek bilgisine ulaşma çabasını göstermemiz istendikten sonra; bu çabayı gösterenlerin, Allah’ın üstün kudretinin ve eşsiz sanatının eserlerini idrak etmeleri ve ardından da derin bir saygı ile O’na yönelmelerinin kaçınılmaz olduğu ortaya konmaktadır.

“Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, bir türlü akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfal 22)

İnsanın hakikati bulması ancak ‘selim akılla’ mümkündür. Kullanma kılavuzumuz olan Kur’an’da aklın önemini onlarca ayetle bize bildirmiş, akılnı kullananların hem bu dünyada hem de gerçek hayat olan ahirette “kurtuluşa erenler” olacağını haber vermiştir. Gözünü, kalbini ve gönlünü vahye açan, kirlenmemiş temiz akıl sahiplerinden oma duasıyla…

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir