
Zulüm ya da Adalet
Ortalama vicdan sahibi bir insan için, zulüm kabullenilebilinecek bir durum değildir. Otomatik
olarak, mazlumun yanında konumlanmak gibi, fıtri bir reflekse sahip olmak hamurumuzda
vardır çünkü. Konu İslam olunca bu refleks, bilinçli bir tercihe dönüşmelidir elbette. Zalimin
karşısında, (enazından düşünce olarak) mazlumun yanında onurlu bir duruşumuz olmalıdır ki
kendimizi olan saygımızı yitirmeyelim.
‘Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem…’ diye başlayan M. Akif şiirini aklıma getiren şeyler
sıkça oluyor bugünlerde. İki mesele üzerinden konuşmak istiyorum. Birincisi, ekranlarda görmüşsünüzdür
Suriyeli bir çocuğu (nasıl büyük bir suçu (!) varsa artık) kovalayıp, kollarından
kavradığı gibi öldüresiye yere çarpan insan görünümlü yaratığa herkes gibi bende öfke duydum.
Bu konu özelinde toplumsal tepki doğrudur ve bu insanlıktan nasipsiz adama gereken ders
verilmelidir. Bu birinci örnekte zalim, zulüm ve mazlum nettir. Yine medya üzerinden yansıyan
ikinci olumsuz görüntüyü hatırlayalım. Zaman gazetesine kayyum atanması olayı ve bu olay
esnasında canlı kalkan hizmeti (!) veren kadınlar konusu. Dünyanın hiçbir yerinde vicdan sahibi
hiçbir kimse, kadına, çocuğa ve yaşlıya el kaldırılmasına, zulüm edilmesine razı gelmez. Ancak
burada zalim, zulüm ve mazlum nedir, kimdir, konusu çok net değil. Bu yüzden, toplumsal bir
kafa karışıklığı yaşanmakta. Bu yazının asıl amacı da bu kafa karışlığı meselesinde kendi adıma
görüş beyan etmem içindir. Baştan belirteyim ne cemaat düşmanlığım, ne koşulsuz devletçiliğim
ne de akp taraftarlığım yoktur, olamaz, bu konuyu da tüm bunların üstünde bir zeminde değerlendirmeye
çalışıyorum. Adalet, taraftarı ya da karşıtı olduğun kişiye veya kuruma göre değiş-
kenlik arz edemez. Ederse adı adalet olmaz. Benim zalimim iyidir, senin mazlumun kötüdür
anlayışı sığ ve taraftarlık duygusu ile gösterilen bir tavırdır, bayağıdır. Müslümanlar olarak
adaletsizlikten Allaha sığınmak gerekir.
Bu meseleyi kendi kendime değerlendirirken ilk aklıma gelen şey, bu gazetenin sahibi olan
cemaatin sicilinin bozuk olmasının ön plana çıkıyor oluşudur. Kendi cemaatlerinin ikbali için
dinî (ilk akla gelen başörtüsü) ve milli değerleri (ilk akla gelen akp’yi zor durumda bırakma adına
mit tırları olayın da Türkiye’yi dünyaya jurnallemeleri) nelere feda ettiklerini cümle âlem bilir.
Ama ne hikmetse özellikle İslami cenahta o darb edilmiş kadın fotoğraf karesi üzerinden mazlumun
(!) yanında konumlanma telaşı baş gösterdi. Mazlum, zalim ve zulüm konusu bu kadar flu iken
bu telaş nedir anlamış ta değilim. Şöyle bir zihnimizi yoklayalım. Daha dün gezi olayları esnasında, amirlerinin talimatı olmaksızın başka yerlerden aldıkları talimatlarla harekete geçen polis
memurlarının nasılda olayları büyüttüklerine, yangına körükle gittiklerine şahit olmadık mı?
Bir başka yerde, sözde olayları kontrol altına almakla görevli toma araçlarını kullanan polislerin,
asli görevleri olan can ve mal güvenliğini sağlamak olduğu halde, vatandaşın minibüsünü az
ilerdeki yanan başka bir aracın yanına, bu minibüste yansın diye toma ile itekleyen polisleri de
mi unuttuk? Biraz zihnimizi zorlarsak bir sürü böyle kirli oyunlarının olduğunu hatırlayacağız.
Darp edilmiş kadın fotoğrafını düşmanlarına karşı etkili bir silah olarak kullanabilecekleri, hatta
özellikle böyle bir tertibe girebilecekleri bile şaşırtıcı bir durum olmasa gerek. Bu olay da, aradan
biraz zaman geçince muhtemelen aydınlanacaktır ve söz konusu olayın bir tertip olduğu meydana
çıkarsa ben kendi adıma hiç şaşırmayacağım doğrusu. Diğer taraftan ülkeyi yönetenlerin hasımları
olan bu cemaate karşı hukuku lekelemeden bir muamele ettiklerini iddia etmiyorum. Her
iki tarafta savaşta her yolun mubah olduğuna inanıyor ve öyle davranıyorlar. ‘Düşmanımın
düşmanı dostumdur’ gibi faydacı bir kriter Müslüman bilincine uymaz, uymamalıdır. Akp yada
sistem karşıtlığımız bize akp nin hasımları yanında konumlanma ucuzluğuna düşürmemeli diye
düşünüyorum. Benim durduğum yer akp ya da cemaatin herhangi birinin yanında bir yer değildir.
Burada söz konusu fotoğraf karesi üzerinden güya darp edilmiş bir kadına şefkat gösteriyormuş
gibi yapıp akp ye saydırmanın da, diğer taraftan iktidar partisi oldun diye copu ele alıp polis
devleti olmanın da bir anlamı yok. Mal bulmuş mağribi gibi, muhalif olduğunuz yada husumet
duyduğunuz kişi ve kurumlara karşı bile, bu olayda olduğu gibi muhtemeldir ki servis edilmiş
malzemelere sarılmış olmayalım. Tabiri caizse oltaya gelmeyelim. Günümüz dünyasının, algı
operasyonları ile şekillendirilmekte olduğunu unutmayalım. Akp yi yada sistemi eleştireceksek,
kendi kriterlerimiz ve değerlerimiz üzerinden yapmalıyız bunu ki bir farkındalık oluşturabilelim.
Diğer türlüsü chp den bir farkımız kalmaz. Zalimin ve mazlumun net olmadığı bu gibi olaylarda
ki hatalı konumlanışımız genel manadaki, haklı muhalif duruşumuza gölge düşürebilir. Ben
derim ki hoşumuza gittiği için acelece konum aldığımız yer yanlış çıkabilir. Bu olayda mazlum
pozisyondaki tarafın sicili en az sistemin sicili kadar bozuk ve kirli. Kime göre kim haklı, neye
göre zalim yada mazlum?
Elbette haksızlığın, zalimliğin karşısında susan dilsiz şeytandır. Konuşmalıyız, hakkı dillendirmek
boynumuzun borcudur çünkü. Ancak, adaleti yitirenlere karşı da adaleti elden bırakmadan
davranabilmeliyiz ve ona göre duruş belirlemek gibi bir görevimizin olduğunu unutmamalıyız.
Müslüman’a düşen gücü nispetince zalimin ve zulmün karşısında olmaktır. Zulüm kimden gelirse
gelsin bu böyledir. Zalim kardeşimiz dahi olsa Akif’çe bir duruş ile ‘zulmü alkışlayamam, zalimi
asla sevemem’ çünkü yiğit insan Rachel Corrie’nin dediği gibi “Zulüm bizdense, ben bizden
değilim”