Bakarak Öğrenmek / Öğrenerek Görmek
Öğrenme, insanın bir ömür boyu gerçekleştiği, gerçekleştirmek zorunda olduğu bir fiildir. O, bu fili ya bakarak ya da görerek gerçekleştirir. Bakmak ve görmek kavramları birbiriyle ilişkili olmakla birlikte aralarında muhteva bakımından ciddi farklılıkları olan kavramlardır.
Bakmak, insanın önemli duyu organlarından biri olan gözün görmeye başladığı ilk andan itibaren gerçekleştirdiği bir fiildir. Bu fiil için insanın çaba göstermesine gerek yoktur. Şayet âmâ ya da uyku halinde değilse bu fiil kendiliğinden gerçekleşir.
Görmekse öyle mi? O bakmanın ötesinde iman bilgi ve bilinç gerektiren akli ve kalbi bir eylemdir. Görme eylemi bir öğrenme süreci sonrasında gerçekleşen meziyettir. Öğrenme ise bir sürece bağlı olarak gerçekleşir. Öğrenme sürecimize bir göz attığımızda ilk öğrenme şeklimizin bakarak öğrenme olduğunu görürüz.
Bakmak, insanın beş duyu organından biri olan gözün gerçekleştirdiği eylemin adıdır. İnsan doğup etrafını temaşa etmeye başladığı andan itibaren bakma eylemi başlar. Merkezden(aileden) çevreye doğru bir etkileşimle bakma eylemi insan ömrünün sonuna kadar devam eder.
İnsan, anlama/kavrama/idrak etme dönemine kadar hemen her şeyi bakarak öğrenir. Bu evrede insan yapısı gereği aktif değil pasiftir. Kişiliğin oluşumunun bu evrelerinde (bebeklik-çocukluk-ilk gençlik) öğrenme adına gerçekleştirdiği tüm davranışları bakarak gerçekleştirir. Bu dönemde kişinin sağlıklı bir ortama (aile ve çevre) sahip olması onun sağlıklı bir kişilik temelinin atılmış olmasının bir bakıma garantisidir.
Çocuk ilk öğrenme sürecini ailede yaşar. Anne-baba bu süreçte onun her şeyidir.Anne-babanın çocuğa göstereceği ilgi ve vereceği sevgi çocuğun dengeli bir kişilik temelinin oluşmasını sağlar. Ev/aile kişiliğin temellerinin atıldığı/test edildiği bir laboratuvar olma özelliğine sahiptir. Anne, baba ve diğer aile fertlerinin çocuğa örnek olması, bilinçli davranması çocuğun kişiliğini de doğrudan olumlu etkileyecektir. Bu dönem çocuğun aileden bakarak öğrenme gerçekleştirdiği dönemdir.İnsan önce insanlığın temel şekillenme birimi olan ailede öğrenir. Bir bilgi ve bilincin devrede olmadığı itibarense toplumsal çevre kişiye davranış kazandırır. Aile bu anlamda onun rol modelidir. Modern zamanda ailenin rol modelliği ciddi kırılmalar yaşamış olsa da aile çocuğun davranışlarının şekillenmesinde yine birinci öneme sahiptir.
Örneğin çocuğun inanç sistemiyle ilgili ilk modelinin aile olduğu yadsınamaz. Çocuğun değer algısının oluşumunda yine aile önemli rol oynar. Okuma kültürü yine ailede şekil alır. Duygusal ve düşüncel gelişimin temeli yine ailede atılır. Modern dünyada aile ne kadar zarar görmüş olursa olsun fıtratın gereği olarak öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. Müslümanlar olarak İslam’ın aile noktasındaki hassasiyetin farkında olarak hareket etmek temel sorumluluğumuzdur. Ailenin çöküşü insanın ve insanlığın çöküşüne eşdeğerdir. Çünkü aile çocuğun kazanacağı davranışlarda temel yapıtaşı, değer üretim merkezidir. Doğrular – yanlışlar, iyilikler – kötülükler, haramlar – helaller aileye bakılarak öğrenilir. Çünkü çocuklar ilk evrede düşünerek değil bakarak öğrenirler, davranış kazanırlar.
Çocuk bir süre sonra yumurtasını kırıp dış dünyayla tanışan canlı misali aile dışı çevreyle ilişkiye ve etkileşime geçer. Bu dönem ailenin çocuk için kişiliğine zarar gelmeyecek bir ortam hazırlamasını zorunlu kılar. Çocuk artık aile dışında daha baskın bir çevreye açılmıştır. Bu süreçten sonra çevreden öğrendikleri onun kişiliğini doğrudan ya da dolaylı etkileyecektir. Çünkü çocuk olup bitenleri anlayamayacağı/tahlil edemeyeceği için bakarak öğrenecektir. Bu dönemde de aileye büyük iş düşmektedir. Çocuğuna dair kaygı taşıyan aile çocuğun kimle/neyle ilişki içerisinde olduğuna dikkat eder ve olumsuz öğrenilmiş davranışların önlemini alır.
“Yaşama Sanatı” adlı bir kitapta insan hayatının en önemli evresinin ilköğretim evresi olduğunu okumuştum. Gerçekten de öyle. Çünkü bu dönem çok farklı faktörlerin çocuğun hayatına girdiği bir dönemdir. Bu dönemde çocuk tam bir karmaşa süreci yaşar. Bir yanda aile, bir yanda okul, diğer yanda ise edindiği arkadaşların getirdiği davranış kalıpları. Tüm bunlar arasında kişilik kuracak çocuğun yine en temel rehberi ailesi olacaktır. Çünkü bu dönem de çocuğun bakarak öğrendiği ve de hayatını bir ömür boyu etkileyebilecek bir dönemdir. Bu noktada aile bakarak öğrenme sürecinde önemli rol oynar.
Bakarak öğrendiklerimiz bizim hayatımızın önemli bir kısmını oluşturur ve hayatımızda derin etkiler bırakırlar. Öğrenilen yanlış davranış kalıplarını değiştirmek yeni bir şey öğretmekten daha zordur. Onun için bakarak öğrenme evresinde örneklik çok önemlidir.
Bakarak öğrenmenin hayatımızda çok önemli yansımaları vardır. Toplumları genel anlamda incelediğimizde ortaya koydukları inanç, düşünce ve davranış kalıplarının büyük bir kısmının bakarak öğrendikleri olduğu görülecektir.
Bakarak öğrenme özellikle çocukluk ve ilk gençlik evresinde en önemli öğrenme şeklidir. Bu dönem duyusal ve duygusal kişiliğin büyük oranda şekillendiği dönemdir. Örneğin;
*İnsan inanca dair ilk öğrenmeyi bu dönemde ailesine ve çevresine bakarak gerçekleştirir. Doğru ya da yanlış bir inanç bilgisi ve anlayışı insanın yaşamının her dönemini etkiler.
*İnsan aile içi ilişkiyi ilk bakarak/gözlemleyerek bu dönemde öğrenir. Dolayısıyla ailenin bu dönemde nitelikli ilişki kurması büyük önem az eder.
*İnsan toplumsal çevreyle ilişkiyi ilk bakarak bu dönemde öğrenir. Nitelikli bir toplumsal çevreye sahip olmak çocuğun hayatını bir ömür boyu etkiler.
*İnsan iyi ve kötü tüm alışkanlıklarını yine bu dönemde bakarak öğrenir.
Bakarak öğrenmenin insan hayatındaki yeri ve önemi kesinlikle yadsınamaz. Fakat bakarak öğrenilen çoğu öğrenilmişliklerin de yanlışlığı bir gerçek. Hayatımızı doğru bilgi üzerine kurabilmemiz/hakikati görebilmemiz ancak doğru kaynaktan beslenmemizle mümkündür. Bunun için de insan nasıl öğreneceğini bilmek zorundadır.
Öğrenme her şeyden önce bir süreçtir demiştik. Bu sürecin doğru değerlendirilmesi kişinin bakarak öğrendiklerini test etmesini, doğru ve yanlışın ayrımını yapabilmesini, gerçekleri görebilmesini sağlayacak bilgi donanımını kazandırır. Bugün şikayetçi olduğumuz çoğu noktanın sağlıklı bir öğrenme sürecinin yaşanmamasına bağlamak mümkündür.
Gençlerimiz inançtan neden uzaklar?
Neden kitap okumayı sevmezler?
Neden sorumluluk almak istemezler?
Neden teknolojinin nesnelerine dönüşürler?
Neden düşünmezler?
Neden okuyan değil, hep izleyen bir güruh haline gelirler?
Tüm bu sorulara verilecek temel cevap bakarak öğreniyor oluşlarından diye düşünüyorum. İyi örneklikler ortaya koyamıyor oluşumuz bu olumsuzlukları ortaya çıkarıyor.
Bugün çocuklarımızda özellikle de gençlerimizde şikâyetçi olduğumuz konuların temeli büyüklerinin ve toplumsal hafızanın yanlış örnekliğinden kaynaklandığını görürüz.
Görmek, kafa yormayı, odaklanmayı, zaman ayırmayı, derinleşmeyi, bedel ödemeyi gerektirir. Bakmak için ise bunlara gerek yoktur. Görmeye aday kişi, sorgulamayı, eleştirel yaklaşmayı kendine şiâr edinir. Öteden beri süregelen davranış kalıpları onun motamot uyacağı şeyler değildir.
Atalara uymak sadece bakarak öğrenenlerin özelliği iken ataların yanlışlıklarına söz söylemek, onları sorgulamak öğrenerek görenlerin işidir.
Görmeyi öğretemediğimiz çocuklarımız her şeye “öküzün trene baktığı gibi bakar oldu.”
Öğrenerek Görebilme
Öğrenme isteği,insanın en temel ihtiyaçlarındandır. Merak etmek gibi bir özelliğe sahip olan insan idrak edebilme düzeyine geldiği andan itibaren bakarak öğrendiği bilgilerle yüzleşmek ister; eleştirel bakışla geçmişi sorgular. Kendini yeniden kendi iradesiyle kurmak ister. Bu nedenle de hem iç dünyasında hem de dış dünyada çiddi çatışmalar yaşar. Bu durum gerçeği görmek ve mutmain olmak isteğinin doğal bir tezahürüdür.
Kur’an ayetleri indiği ilk günden itibaren insanı “ Kendisi ve dış dünya üzerine düşünmeye çağırır.” ‘Oku’ emrini bu minvalde de anlamak mümkündür. Vahyin dili tam da insanın hakikati görme isteğine bir cevap niteliği taşımaktadır. İnsanları okumaya, akletmeye ve düşünmeye çağırarak öncelikle insanlara kendinde var olan öğrenme potansiyelinin farkına vardırır. Vahiy inmeye başladığı ilk günden itibaren insanların duyu ve duygu dünyalarına seslenerek onları sarsmış, bakarak öğrendikleriyle yüzleşmelerini sağlamıştır. Kur’an- Kerim kendisinden inanarak istifade edenlerin öğrenerek görmesini sağlar.
Kur’an- Kerim bizim öğrenerek görmemizi sağlayacak yol ve yöntemleri de öğretir. Bunlar neler ?
1-Kur’an- Kerim bizden öncelikle akli ve nefsi hastalıklardan arınmış bir biçimde okumamızı ister. Çünkü okumak öğrenme isteğini karşılayacak en etkili yoldur. Bu yol insanın bizzat kendisinin devrede olduğu aklını ve sağduyusunu etki altında kalmadan kullanabileceği bir yoldur. Mü’minlerin bu yolu en etkili şekilde kullanmaları bir zaruriyettir. Çünkü mü’min inancına bulaşabilecek zararlı bilgilerin farkına ancak okuyarak varır. Aynı zamanda okumak zihni zinde kılar ve mü’minin uyanık kalmasını sağlar.
2- Kur’an- Kerim bizden öncelikle akli ve nefsi hastalıklardan arınmış bir biçimde tefekkür etmemizi/ düşünmemizi ister. İnsan başta kendisi olmak üzere hayat, evren olgu ve olaylar üzerine tefekkür ederek kendinde bir bilinç oluşturur; bu da onun uyanık kalmasını sağlar. Tefekkür öğrenerek görme yollarından biridir.
3- Kur’an- Kerim bizden öncelikle akli ve nefsi hastalıklardan arınmış bir biçimde akletmemizi ister. Akletmek, akıl nimetini hiç kimseye ve hiçbir şeye peşkeş çektirmeden kullanabilme işidir. Akleden insan vahyin hakikatını rahat idrak eder; bu da onun öğrenerek görmesini sağlar. Akletmek öğrenerek görme yollarından biridir.
4- Kur’an- Kerim bizden öncelikle akli ve nefsi hastalıklardan arınmış bir biçimde sorarak, sorgulayarak ve gözlemleyerek öğrenmemizi ister.
Öğrenmek, bir mü’minin hayat tarzıdır. Çünkü mü’min konumu gereği asla cahil olamaz; cahil kalamaz. Çünkü bilir ki cahiller bu hayatın doğru anlaşılması ve yaşanması ancak hakikati görmeyle mümkündür. Bu da ancak öğrenerek görmeyle mümkündür.