GenelYazarlardanYazılar

Fıkhın Güncellenmesi: İctihad

İctihad konusu, İslâm hukuku ve düşüncesinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü ictihad, değişen toplumsal, ekonomik ve teknolojik şartlara uyum sağlaması için bir mekanizma olarak görülür. Bu kavram, Kur’an ve sünnet gibi temel kaynaklardan yola çıkarak yeni durumlara çözümler üretmeyi ifade eder. Bu bağlamda ictihad, sadece hukuki/fıkhi meselelerle sınırlı kalmayıp toplumun ihtiyaçlarına göre dinin evrensel prensiplerini güncelleme çabasıdır.

Hayatın değişen durumları ve şartlarına cevap veren akıl yürütme mekanizmasına “ictihad” denir. İctihad Arapça “cehd” kökünden türemiş olup “çaba göstermek, bütün gücünü kullanmak” anlamına gelir. İslam hukukunda ise şer’î naslardan (Kur’an ve sünnet) hüküm çıkarma faaliyetidir. İctihad, özellikle Kur’an ve sünnette açıkça belirtilmeyen konularda, fakihlerin (İslâm hukukçuları) akıl yürüterek hüküm çıkarmasıdır.

İctihadın Tarihsel Gelişimi

İslâm’ın ilk dönemlerinde, özellikle sahabe, Tâbiîn ve Tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde ictihad yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bu dönemde İslam hukuku sistematik hale gelmiş ve yeni sorunlara çözümler üretilmiştir. Mezheplerin ilk teşekkül döneminde Müslümanlar, ictihad sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmişler ve yaşadıkları toplumlarda İslâm’ı daima diri tutmuşlardır. İslâm dünyasındaki fikrî hareketliliğin yaşandığı bu dönemden sonra siyasi sebepler, sosyal sebepler ve baskı gibi çeşitli nedenlerden dolayı düşünce ve ilim hayatı duraklama/donma devrine girmiştir.  Bundan dolayı da Müslümanlar on bir asırdır karşılaştıkları sorunları çözemediklerinden durdukları yerde debelenir dururlar. Bu da yetmezmiş gibi “ictihad kapısının kapandığı” yönünde bir kanaat oluşmuştur. Bu durum İslâm dünyasında düşünce ve ilmî faaliyetlerin duraklamasına neden olmuştur.

İctihadın Önemi ve Gerekliliği

Gündelik hayatta yeni durumlar, meseleler, sorunlar ortaya çıktıkça ahlakî ve İslâm’a uygun bir hayat yaşayabilmek için insanların çevrelerindeki âlimlere danışması kaçınılmazdır. Bu âlimler şayet müctehidseler Kur’an’a ve sünnete başvurarak ve usulüne uygun bir cevaba ulaşır ve bunu açıklarlar. Şayet müctehid değillerse yine usulüne uygun bir fetva ile meselenin çözümüne katkıda bulunurlar. İşte bu faaliyet İslâm’ın evrensel bir din olarak kalmasını sağlayan önemli bir araçtır. Toplumlar ve sosyoloji sürekli değiştiği için yeni sorunlara çözümler üretmek ve İslâm’ın temel prensiplerini koruyarak güncel ihtiyaçlara cevap vermek gereklidir. İctihad, bu süreçte önemli bir rol oynar. Özellikle günümüzde teknolojik gelişmeler, küreselleşme ve toplumsal değişimler, yeni hukukî ve ahlakî sorunları beraberinde getirmektedir. Bu sorunlara İslâmî geleneğe uygun bir çözüm bulmak için ictihadın yeniden canlandırılması gerekmektedir. Geleneği olduğu gibi muhafaza etmek yerine Roger Garaudy’nin ifadesi ile ocaktaki külü harlamak, ateşi yeniden canlandırmak gerekir.

İctihad Kapısının Kapatılması

İslâm tarihinde, özellikle mezhep taassubu ve selefi anlayışlar nedeniyle ictihad kapısının kapandığı iddia edilmiştir. Selef uleması kıyamete kadar zuhur edecek problemlerin çözümüne dair her şeyi söylemiştir. Onların sözünün üstüne söz söylemek olmaz ve gereksizdir anlayışı, İslam dünyasında düşünce ve ilmî faaliyetlerin duraklamasına neden olmuştur. Ancak, hayatın dinamik yapısı ve sürekli değişen şartlar, ictihadın yeniden canlandırılmasını zorunlu kılmaktadır. İctihad kapısının kapatılması İslâm dünyasında “ilmi fukaralık” olarak adlandırılan bir duruma yol açmıştır. Bu durum Müslüman âlimlerin yeni sorunlara çözüm üretmek yerine geçmişteki içtihatları tekrarlamalarına neden olmuştur.

İctihadın Yeniden Canlandırılması

İctihadın yeniden canlandırılması İslâm dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm bulmak için kaçınılmaz ve önemlidir. Bu süreçte İslâm’ın temel kaynakları olan Kur’an ve sünnetin yanı sıra modern bilim, sosyoloji, ekonomi, antropoloji ve diğer disiplinlerden de yararlanılmalıdır. İctihad sadece hukukî meselelerle sınırlı kalmayıp toplumun ahlaki, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarına da cevap vermelidir.

Sonuç

İctihad, İslâm’ın evrensel bir din olarak kalmasını sağlayan olmazsa olmaz bir mekanizmadır. Toplumlar sürekli değiştiği için yeni sorunlara çözümler üretmek ve İslâm’ın temel prensiplerini koruyarak güncel ihtiyaçlara cevap vermek gereklidir. İctihad kapısının kapatılması İslam dünyasında düşünce ve ilmi faaliyetlerin duraklamasına ve dondurulmasına neden olmuştur. Bu nedenle ictihadın yeniden canlandırılması ve Müslüman âlimlerin yeni sorunlara çözüm üretme konusunda cesaretlendirilmesi gerekmektedir.

İctihad yolu Hz. Peygamber’in yoludur, sahabenin ileri gelenlerinin yoludur, müctehid imamların yoludur. Bunların hiçbiri ictihad etmeyin, dememişlerdir. Aksine ictihadı desteklemişler, teşvik etmişlerdir. İslâm düşüncesi böyle gelişmiştir ancak karşı çıkan tutum sahipleri sayesinde ise gerilemiştir. İctihad, İslâm’ın dinamik yapısını korumanın anahtarıdır. Bu nedenle ictihad faaliyetinin sürdürülmesi ve Müslüman âlimlerin bu konuda teşvik edilmesi İslâm dünyasının geleceği için büyük önem taşımaktadır.

Asırlar öncesi ihtiyaçlar için yeterli olan kuralların bugünün sürekli değişen ve artan ihtiyaçlarını karşılayamaz olması son derece normaldir. Selef, kendi döneminin sorunlarını, dönemin olgularını ve sosyolojisini gözeterek çözmeye çalışmıştır. Şimdinin olgularını ve sosyolojisini bilmeyen ve bundan haberdar olmayan eskilerden bizim sorunlarımızı da çözmesini beklemek onlara haksızlık olacağından doğal olarak bu iş günümüz âlimlerine düşmektedir. İslâm dünyası bu değişimi zamanında fark edememiştir ve özellikle eğitim kurumlarını zamanın ruhuna göre güncelleyememiştir. Durumun vahameti anlaşılınca da alışılmış hayat ile değişen hayat arasındaki makasın çok açıldığı görülmüştür. Buna rağmen bir yerden başlamak gerek… “Çünkü geleneksel dinî yorumların ürettiği ağır sorunlarla karşı karşıyayız. Bunun nedeni de söz konusu yorumların değişim ve dönüşüme, yani güncellenmeye kapalı olmalarıdır. Bu sürece direnen her anlayış gibi geleneksel din yorumları da sünnetullah gereği olarak kendini tüketecektir, nitekim tüketmiştir.” İslâm dünyasında son iki yüz elli yıldır bu gerçeği görenler ve anlatmaya çalışanlar olmuşsa da bu zevat statükocular ve onların kışkırttığı çevrelerin baskısıyla susturulmuşlardır

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı