GenelYazarlardanYazılar

İspat, İtaat, İsyan/Reddiye

İspat; belge göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma.

İtaat; boyun eğme, buyruğa uyma, söz dinleme.

İsyan/reddiye; bir düşünceyi, bir öğretiyi çürütmek için yazılan yazı.

Buraya aldığım üç veya dört kelime ile bir deneme gerçekleştirmek istiyorum kelimelerin tevhit bağlamında ele alınmasına gayret edeceğim bir denemedir.

Öteden beri üzerinde düşünüp zaman zaman sosyal medyada dile getirmeye çalıştığım bir denklem ile konuya girmek istiyorum.

Bilinen bir şekilde konuyu açmaya çalışırsam, tevhit önce Lâ ile başlar şeklindedir.

Bu denkleme itirazım var! Her ne kadar “ lisanı Arap da, böyle ifade edilmiş olsa da, anlamak anlamlandırmak, hayata uyarlamak bakımından konunun irdelenmesi gerektiğini düşünerek, başka bir denklemle ifade etmeye çalışmaktayım.

İspat; ispat bir şeyin tasdiki de isyanı da anlamdan belgeden uzak olduğu için değer ifade etmemektedir, ispat edilmemiş, insan zihnine kalbine inmemiş bir şeyin inkârı dil ile ikrarı bile değer ifade etmemektedir.

Aksinin ispatı yapılmamış bir şeyin kalpte ve akılda değişim meydana getirmediği/ getiremeyeceği olay ve olgunun yavan kalacağı konuya yakın ve yatkın olanlarca teslim edilebilecek bir gerçektir.

İspat gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda olmazsa olmaz gerçekliktir. İspat olmadan itaatin gerçekleşmesi mümkün gözükmemektedir. İkna olmamış / edilmemiş bireyde, belki bir varsayım olarak sahte yanılsama denebilir. Hem toplumu hem de bireyi sahih imana ve Salih amellere yönlendirmeyen ağız alışkanlığı olarak kullanılan değersiz, anlamsız, içeriksiz bir sözden öteye geçmemektedir.

Bu yönüyle de sözleşme/söz veriş, itaat, folklorik olmaktan öteye gitmemektedir.

Aynı ile yaşadığımız toplumda şahitlik ettiklerimiz bunun karinesi olmaktadır. Bireyin kendisine ispat etmediği/edemediği bir konu; ;

Sözleşmeyi yaptığımız tarafa (Allah’a ) karşı boyun eğme, buyruğa uyma, söz dinleme denebilen bu ilkesel anlaşma konusunda ciddi açılım üretmemektedir. İlk adım denebilecek bu söz veriş ait olmadığı sahalara girişe mani olmadığı gibi, sanki teşvik eden bir amil olduğu var sayılmaktadır.

Tevhidi dört kelime üzerinde anlamaya çalışırken, zihnimize yerleştirmemiz gereken spot bir denklem şu olabilir. “Tevhit bir aksiyondur “. Lakin onu reaksiyon gibi almak, anlamak taşımak anlatmak onun içeriğinden etkisinden habersiz olmakla eşdeğer görülmelidir. O bir reaksiyon değil, bilakis bir aksiyon, düşünce ve hareketin başı/başlangıcıdır.

Buradan şunu ifade edebilmeliyiz. Öncelik tanımak/tanıtmak ispattır. Tanımadığımız bir şeyi tanımlama mümkün olmamaktadır. Sahte ilahları da, hakiki ilahı da tanımakla tanımlayabiliriz. Bu durumda kelimeyi tevhit orijinali LÂ ile başlıyor olsa da, bizim dilimize çevrilirken. İspat ve ikrar ile başlamalıdır.

İsyan/reddiye; bir düşünceyi, bir öğretiyi çürütmek için yazılan yazı olarak anlamlandırılırken, “Lâ ilahe illallah, burada sona alınması gereken bir kelime olmalıdır. Neden sorusuna şöyle cevap verebiliriz.

Bu kelimeyi çürütecek argümanlara, birikime, ispata ilme cehde alt yapı olabilecek nelerimiz var diye sorgulamamız gerekmektedir. İllallah kelimesi, davet edilenin tanıtımı ispatı muhatabın ikna olmasını gerektirmektedir. Buna bağlı olarak “İtaat; boyun eğme, buyruğa uyma, söz dinleme iman kalplere yerleşebilsin.

“Onlar Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. zümer 67
Takdir etmek ölçüp tartma bilincine ve ahirette tek yetkilinin Allah olduğuna vurgu ile, dünya /ahiret dengesini kurabilmektir.

“Onlar Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O’nun tasarrufundadır. Gökler O’nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir. Zümer 67

Hakkı ile tanıyıp bilmemenin en tabi sonucunun da Şirk olduğu açıkça ifade edilmektedir..

Tevhit dini İslam. Kuran da O’nu hem zat hem de sıfatlarıyla en doğru biçimde tanıtmaktadır.

Allah’ı sıfatlarıyla doğru tanıyamamak insanları şirke düşürmektedir.

Aslında insanlar Allah’ın sıfatlarını inkâr etmemektedirler fakat Allah’ın dışında bazı insanları veya cinleri v.b. Allah gibi güçlü, kudretli, en azından Allah katında nüfuzu olan varlıklar olarak telakki etmektedirler.

Yani, Allah’a ait olan birtakım yetki, güç ve kudreti başka varlıklara da taksim etmektedirler.

Mesela,

Her şeyden önce Allah yaratıcıdır. Bütün her şeyi O yoktan var etmiştir. ‘Bedîus semâvâti vel arz’dır. (2/Bakara, 117) .

Gökleri ve yeri (kâinatı) altı günde (7/A’raf, 54 v.b.) hak ile yaratmıştır. (6/En’am, 73) .

Gerçi müşrikler Allah’ın yaratıcı olduğunu inkâr etmiyorlar (39/Zümer, 38; 43/Zuhruf, 9) ,

Fakat Allah’ı hakkıyla takdir edemedikleri için dini Allah’a has kılmıyorlar, Allah’a ortaklar koşarak

“O’nun ulûhiyetini ve rububiyyetini taksim ediyorlar.

“” ‘Oysa’ diyor Kur’an, da ALLAH ” ‘O sizin Allah’ın ortakları sandığınız ilahlar bir sivrisineği bile yaratamazlar; hatta sinek onlardan bir şey kapsa götürse onu bile geri alamazlar.’ (22/Hac, 73)

Tanımadan tanımladığımız Allah, inanç olarak kalırken, imana(emin olmak) dönüşmemektedir. O kendisini oldukça net tanıttığı halde, ona iman iddiasında bulunanların tanımaması cahillikten başka bir kelime ile izah edilemez. Müslim cahil olamaz/ kalamaz Cahiliyeden kurtulma azminin önüne de hiçbir şeyin geçmemesi gerekir.

Allah’tan başka ilahların reddedilmesi demek; yaratmanın olduğu gibi emretmenin(yasa koymanın) de Allah’a has kılınması demektir! (A’raf 54)

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı