GenelYazarlardanYazılar

Kur’an’da İnsan Tipleri -Münafıklar1-

GENEL GİRİŞ

Her düşünce, her inanç biçimi ve her ideoloji kendi insanını yetiştirmeyi amaçlar. Kendi insanını yetiştirirken de onun zihin dünyasını inşaa eden kavramları kendine özgü düşünce ve inançla şekillendirir. İslam’ın oluşturmaya çalıştığı insan tipine Mü’min denir. Allah, Mekke dönemi boyunca sağlam bir iman temelinde bu Mü’min tipini oluşturmaya yönelik ayetler göndermiştir.  Neticede ise vahyin mesajını her şeye rağmen yüklenebilecek nitelikte Mü’min tiplerin yetişmesi sağlanmıştır. Böylece de Allah’ın kendilerinden ve kendilerinin de Allah’tan razı olduğu ilk nesil inanmış model insanlar tarih sahnesinde varlık göstermişlerdir.

Mü’minlerin Mekke dönemi boyunca kendileriyle mücadele ettikleri tipler Müşrikler olmuştur. Mekke insanı atalarından devraldıkları inanış ve hayat şeklini yaşıyorlardı. Allah, peygamber ve vahiy gönderdiğinde atalarından devraldıkları şirk hayat biçimini savunmaya geçerek İslam’a karşı mücadele ettiler. Mü’minlerin Mekke’de kendileriyle mücadele ettikleri tek insan tipleri Müşriklerdir. Müşrikler safları net insanlardı. İnandıkları ataist düşüncenin maddi ve manevi her türlü savunuculuğunu yaparak inançlarının mücadelesini verdiler. Allah’ın Resulü de kendine inen vahyin gereğini yaptı ve başlangıçta bir avuç Mü’min’le vahyin hakikatini tebliğ etti.

Peygamberin ve etrafındaki Mü’min şahsiyetlerin samimi ve kararlı mücadelesi İslam’ın her gün biraz daha halkasını genişletmesini sağladı. Zamanla, Müşriklerin tüm entrikalarına rağmen İslam her ailenin birinci gündem maddesi haline geldi. Mekke’de durum böyleyken Mekke dışındaki şehirlerde de İslam ve onun peygamberi konuşulmaya başlanmıştı. Özellikle Medine’den Mekke’ye gelen insanlar peygamberin mesajına kulak veriyor ve hatta bir grubu peygambere biat ederek Medine’ye dönüyordu. İslam Medine’ye de ulaşınca Medine’nin de gündemi İslam olmaya başladı. İslam Medineliler arasında büyük yankı uyandırırken Medineli Mü’minler peygamberden vahyin hakikatini kendilerine öğretecek bir öğretmen talep ettiler. Allah Resulü de Musab Bin Umeyr’i Medineli Müslümanlara “eğitim elçisi” olarak görevlendirdi. Böylece İslam Medine’de hızla yayılan, etkinlik oluşturan bir dine, bir yaşam tarzına dönüştü. Allah Resulü Mekke’de verdiği zorlu mücadelenin meyvesini Medine’de alıyordu sanki.

On üç yıllık Mekke’deki zorlu mücadelenin ardından şartların uygunlaşması neticesinde Allah Resulü 622 yılında doğduğu, büyüdüğü, hayatının en güzel yıllarını geçirdiği, vahye ilk muhatap olduğu yeri yani Mekke’yi terk ediyor; Medine’yi kendine yeni bir yurt ediniyordu. Medine’ye hicretinden sonra mücadelesine taş koymaya çalışan yeni bir tiple, Münafık tipiyle muhatap oluyordu. Burada dikkat edilecek önemli bir nokta var ki o da Mekke’de münafıkların olmayışıdır. Mekke’de münafık yok, neden? Çünkü Mekke’de Müslümanlar bir güç, bir otorite değiller ki! İnsanlara ne mal ne de mevki vaat edecek konumdalar. Bu sebeple orada saflar net: Bir tarafta Mü’minler diğer tarafta müşrik kafirler. Mü’minlerin Medine’ye hicretinden sonra yeni bir insan tipi doğuyor: Münafıklar şimdi esas konumuz olan Münafıkları tanımaya çalışalım.

Münafıklığın Tarihsel Arka Planı

Peygamberimizin Medine’ye hicreti ile beraber İslam Medine’de hâkim hukuk haline geldi. Bireysel, toplumsal ve siyasi ilişkilerde belirleyici rol üstlendi. Mü’minler Medine toplumunda en itibarlı insanlar konumunu yakaladı. Bu durum, peygamberimiz Medine’ye gelmezden önce Medine yönetimi üzerine hesapları olan Abdullah Bin Übey Bin Selül gibi insanları rahatsız etti. Münafıkların Medine toplumunda üstlendiği pozisyonun önemini anlamak için özellikle Medine döneminin başlarında onların konumlarını tespit etmek yeterli olacaktır: Münafıklar ilk zamanlar da kabilelerinin büyük çoğunluğu tarafından destekleniyor ve onların üzerinde kabile asabiyetiyle nispeten etkili oluyorlardı. Öte yandan başlangıçta Münafıkların planları, hedefleri, niyetleri tam bir açıklıkla ortaya çıkmamıştı. İslam’da büyük kitlelere yeterli ölçüde etkili olacak biçimde yerleşmiş değildi. Peygamberin çevresi de her taraftan inkarcı müşriklerle kuşatılmış bulunuyordu. Peygamberimiz Medine’ye hicret etmişti ama Mekkeliler hâlâ onun kuyusunu kazmaya çalışıyorlardı. Onu yok etmek için bütün fırsatları ve her vasıtayı kullanıyorlardı.

Ayrıca Medine ve civarında yaşayan Yahudiler de Peygamber hoşlanmamış onu topluma uğursuz biri olarak lanse etmişlerdi. Daha sonraları ise açıktan açığa ona karşı çıkmış, düşman kesilmiş, tuzaklara, tezgahlara başvurmuşlardı. Çok geçmeden Yahudilerle Münafıklar aralarında bir anlaşma meydana gelmiş Resule karşı koyma ve tezgahlar hazırlama konusunda dayanışma içerisine girmişler ve çalışma alanlarını birleştirmişlerdi. Münafık tipinin  ivme kazanmasında ve bir harekete dönüşmesinde Yahudilerin çok büyük rolü vardır. Bazı ortak niyet ve düşünceler bu iki kesimi birbirlerine yakınlaştırmıştır. Hatta denebilir ki Yahudiler Münafıklara akıl hocalığı yapmışlardır. Yahudiler İslam’a karşı neden Münafıklara destek olup onları kışkırttılar?

Yahudiler, Abdullah oğlu Muhammed’in bir peygamber olarak tarih sahnesine çıkmasından büyük bir rahatsızlık duymuşlardı. Bu sebeple de peygambere karşı içlerinde özel bir kin taşıyorlardı. Çünkü Yahudiler gelecek peygamberin kendilerinden seçileceğine dair bir inanış geliştirmişlerdi. Bu inançlarının aksi bir durum gerçekleşince de peygambere kin beslediler. Mekke yılları konumları gereği niyetlerini ve intikam duygularını uygulama fırsatı vermediğinden Mekke dönemi boyunca varlık gösteremediler. Belki de peygamberimizin böyle bir güç oluşturacağını tahmin edememişlerdi. İslam ne zaman Medine’de hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik varlık göstermeye başladı, Yahudiler de niyet ve düşüncelerini harekete geçirdiler. Bunu öncelikle Medine’nin yerli Münafık tipleri üzerinden uyguladılar. Münafıklar başlangıçta peygamber ve dostlarına büyük bir tepki ortaya koymadılar. Çünkü  Peygamberimizin hicreti her evde adeta bir dalgakıran oluşturmuştu. Ali Şeriati’nin dediği gibi “Her hicret bir inkılaptır.” İnkılabın önünde kim durabilir ki?  Halk kitleleri bir sel gibi aktığında önüne gelen her şeyi silip süpürür. İşte böyle bir ortamda Medine yönetiminde hesapları olanlar böyle bir kitle karşısında kafa tutma cesareti gösteremediler. Niyet ve düşüncelerini gizlemek zorunda kaldılar. Aradan zaman geçtikçe bu niyet ve düşüncelerini fırsat buldukça yansıtmaya çalıştılar. İyi olsun kötü olsun hiçbir niyet ve düşünce insanın içinde ilelebet uykuya dalmaz; fırsat buldukça dışarıya yansır. İslamın otoritesi güçlendikçe Münafıklar niyet ve düşüncelerini davranışlarına yansıtmaya başladılar. Müslüman olduklarını söyledikleri halde sinsi planlarını fırsat buldukça uygulamaya koydular. Bunu fırsat bilen Yahudiler bu konudaki tecrübelerini Münafıklar üzerinden sergilemeye koyuldular. İslam artık Medine’de iki büyük düşmanla mücadele etmek zorunda kaldı: Yahudiler ve Münafıklar

Denebilir ki Münafıkların güçlenmesi, direnmesi, aşırı rahatsızlıklara neden olmaları, hile ve tuzaklar peşinde koşmaları ancak Yahudilerden destek, dayanışma ve yardımlaşma sayesinde olmuştur.

İlerleyen zamanlarda Yahudilerin etkinliklerini kaybedip yenilgiye uğramalarıyla münafıklar en önemli destekçilerini kaybettiklerinden güçlerini de kaybettiler. Ancak tamamen yok olmadılar. Peygamber sonrası dönemde İslam Tarihine “Karanlık Olaylar” olarak giren nice olaylarda Münafıklarla Yahudilerin işbirliğinin izleri görülür. Zaten Kur’an’a baktığımızda da Münafıklarla Yahudilerin özellikler yönünden birbirlerine çok benzediklerini rahatlıkla görebiliriz.

Münafık Kimdir? Nifak Psikolojisi Nedir?

Münafık nifak sahibi kimse, nifak içinde olan demektir. Kavramın kökü olan nifak ise sözlükte yer altında bir delikten girip öbür delikten çıkmak anlamına gelir. İslami literatür de ise nifak kalbi ile inanmadığı halde dili ile inandığını söyleme, davranışlarıyla inandıklarını gösterme durumudur. Münafık, böylesine ikiyüzlü bir kişiliği benimseyen, kalbi küfür içinde olduğu, İslam’ın hiçbir şeyine inanmadığı halde günümüz ifadesiyle konjöktür gereği “Ben de Müslümanım / ben de inanıyorum.” diye iddia eden kişinin adıdır.

Kur’an’ı Kerim insanı/insanları tanıma kılavuzudur. İnsanı yaratan Allah elbette ki kullarının ne gibi özellikler taşıdığını, taşıyabileceğini bilmektedir. Mekke’de müşriklerin özelliklerini, niyetlerini ve eylemlerini peygamberine bildiren Allah Medine’de de Mü’minler için yeni bir tehlike olan Münafıklık tehlikesini ifşaa ediyor.

Nifak insanın psikolojik yapısında var olan olumsuz duygu ve düşüncelerin bir kişide, bir grupta tezahür etmesidir. Bu olumsuz duygu ve düşünceler hastalık düzeyinde tezahür ediyorsa bu kişi kesinlikle münafıktır. Nifak bir psikolojik hastalıktır. Böyle bir hastalığa yakalanmış kişi veya kişiler kuruntularla yaşarlar. Aradığını İslam’da bulamamanın, elinde bulunan dünyalığı kaybetme korkusu yaşamanın veya kendi inancını gizleyerek Müslümanlar arasında makam ve mevki elde etmenin ilkel bir yoludur.

Nifak; karanlığın, gizliliğin, saklı planların, kandırmanın, pusu kurmanın, suçlular gibi saklanmanın, karanlıklarda dolap çevirmenin ama buna rağmen insanlar arasında iyi ve Müslüman gözükmenin sahtekârlığıdır.

Nifak iman ile küfür arasında bocalamaktır. İnanmadığı halde inanıyorum diye insanlara yalan söylemektir. Kalpteki hastalık sahibini farklı görünmeye sevk eder. Nifak insan için en aşağılık sıfattır. İkili pozisyon almaktır. Başkalarına farklı görünme çabasıdır.

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir