GenelMektuplara Cevap

Nafile ibadetin hükmü nedir?

SORU: Kuranda belirlenen yaşam biçimi ve ibadet kurallarının üstüne fazlalık olarak eklenen ibadet tarzı bu yaşayanlara gerçekten bir üstünlük sağlıyor mu? Yani ne gibi bir üstünlük sağlar?

CEVAP:  Allah Teâlâ’nın indinde üstünlük takva iledir.(Hucurat 49/13 ) Takvanın ölçüsü ise, onun helâlini helal haramını haram bilmek; inanılmasını istediğine istediği gibi iman etmek, inkâr edilmesi gerekenleri de yine onun istediği gibi inkâr etmektir. İbadet ve ahlakta, muamelat ve ahkâmda kısaca yaşanan hayatın tüm evrelerinde Allah’ın kitabını Resulünün sünnetini örnek alarak yaşamaktır. Bir Müslüman hiçbir nafile ibadet yapmadan sadece Allah’ın farz kıldığı ibadetleri yaparak ve haramlarından sakınıp salih amel sahibi olarak cennete girebilir. Bunu bizzat Allah Teâlâ açıklamaktadır:

“İman edip, salih ameller işleyenler; işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada temelli kalıcıdırlar.” (Bakara 2/82)

Peki, hal böyle olunca nafile yani fazladan yapılan ibadetler niçin yapılmaktadır? İster istemez insanın aklına bu sual gelmektedir. İşte bu konuda söz peygamberimizin:

“Hz.Âişe Validemizden (r.an. ) şöyle nakledilmiştir:
Resûl-i Ekrem (as) geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona: “Ya Resulüllah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niçin böyle kendini yoruyorsun dedim?  Bana cevaben: Ya Aişe, “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı” buyurdu?(Buhari)

“Bu hadisin anlatmak istediği arka planı şu ayetlerin oluşturduğunu görüyoruz:

(Ey Muhammed!)“Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir.” (İsra 17/79)

Bu Peygamberimizin özeli olarak değerlendirile bilir. Genel olarak müminleri ilgilendiren kısmı ise şöyledir:

“Sabredenler, doğru olanlar, gönülden ibadet edenler, infak edenler ve seherlerde Allah’tan mağfiret dileyenlerdir” (Ali İmran 3/17)

“Şüphesiz ki Allah’a isyandan sakınanlar, Rabbinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı. Geceleyin pek az uyurlar, seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.” (Zariyat 51/15-18)

İşte bunlar insandaki takvayı artıran, kulun Rabbine daha çok şükreden bir kul olmak için sarf ettiği gayretlerdir. Elçisini fazladan ibadetler ile makamı “Mahmut’a” ulaştıracağını vadeden Allah, diğer kullarını da cennetinde ameline göre nice makamlara ulaştıracaktır. Bunlara bir örnek olarak Mü’minun suresinde şöyle buyrulmaktadır:

“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar namazda huşu içindedirler, Boş şeylerden yüz çevirirler, Zekâtlarını verirler,  Irzlarını korurlar, Emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler, Namazlarını korurlar. İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.” (Müminun 23/1-11)

“Ancak Allah’ın ihlâsa erdirilmiş kulları (İçin de) bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naim cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.” (Saffat 37/40-44)                                                                                          “Eğer Ehl-i Kitab, iman edip imanlarının gereğini yapsalardı; onların da kötülüklerini örterdik ve Naim cennetlerine koyardık.” (Maide 5/65)

İşte Allah’ın vadi budur. Bunun ötesinde halkın uçurduğu, gayba muttali olan, istediği gibi eşyaya hükmeden, insanı aciz bırakan üstünlükler / kerametler gösteren, Kâbeyi ayağına getiren v.b. olayları yapma gücünü kimseye verdiğine dair bir işarette bulunmamıştır. Bunlara ne Allah’ın ihtiyacı vardır ne de Müslümanların. Çünkü Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak yolu göstermek için onun kitabı hala insanların elinin altında durmaktadır. Dileyen o kitabı okuyup ahlâk edinerek Rabbine giden dosdoğru bir yol tutma imkânına sahiptir…

Ayrıca üzerine farz olan ibadetlerini eda eden bir kimsenin helalinden kazanmak için çalışması, işçilik, çiftçilik, hayvancılık yapması, yiyip içmesi, uyup istirahat etmesi de meşruiyet ifade ettiği sürece ibadettir. Bunlarla uğraşmayı anlamsız göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Yeter ki bunları hayatımızın gayesi haline getirmeyelim. Bunlar olmadan insan kendi ihtiyaçlarını dahi başkasına muhtaç olmadan karşılayamaz. Alnı ak, başı dik, sofrası açık olamaz. “Himmete muhtaç bir dede gayriye nasıl himmet ede.” Himmet için nimet, nimet için de külfet, çalışıp üretmek gerekmektedir. Hz. Ömer (ra), mescide toplanıp ibadetle meşgul olanlara ne yaptıklarını sorar. Onlar da, bizler Allah’ tevekkül eden, ibadetle meşgul olan Mütevekkilleriz derler. Hz. Ömer (ra) da onlara hayır sizler mütevekkil değil Müteekkillersiniz / hazır yiyicilersiniz der ve onları bir iş yapmaya yönlendirir. Davud (as) Peygamber iken elinin emeğini yiyordu. Zırh yaparak geçimini sağlıyordu. Çalışıp bir şeyler üretmek her zaman ve zeminde övgüye layıktır. Asla aşağılanamaz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı