GenelMektuplara Cevap

Oruca başlama yaşı kaçtır?

SORU:Oruca başlama yaşı kaçtır, bunun tespitini nasıl yapacağız?

CEVAP : İslam da dini emirlerle mükellef olmanın şartı akıl ve buluğ dur. Akıllı olan her insan iyiyi kötüden, hayrı şerden, lehine ve aleyhine olan şeyleri bilecek temyiz çağına gelince bu sorumlulukları yüklenir. Ancak kesin bir yaş belirlemek toplumsal düzen açısından kaçınılmazdır. Bu nedenle hukukî sorumluluk yaşı beşeri sistemlerde 18 olarak kabul edilmiştir. Fakat  ibadî sorumlulukların ifası için çok geç bir yaştır. Her insanın akıl ve idraki , zeka yaşı  farklı olduğu da göz önüne alınırsa olayın boyutlarının  belirlenmesinin zorluğu anlaşılacaktır. “Ağaç yaş iken eğilir” sözünde olduğu gibi aileler islamî hassasiyetlerine göre çocuklarını konuşmaya başladıkları günden itibaren  mükellefiyetlerini öğretmeye başlarlar. İlerleyen zaman içerisinde de yanlarına alarak uygulamaya başlarlar. Halk arasında yaygın teamüle göre de yedi yaşında namaz, on yaşında oruç ile sorumlu olunduğuna inanılır.  Bizce istisnaları olmakla birlikte on ile on beş yaş arası,  yani kızlarda ve erkeklerde buluğa erme belirtisi olan  renkliliğin görülmesi ve ihtilam halinin ortaya çıktığı zamandır. Bu hal kızlarda anne erkeklerde baba olabilecek olgunluğa ulaşmış olduğunun bedensel kanıtıdır. Önceleri öğrenme amaçlı yapılan ibadetlerden bu yaştan itibaren kesin olarak sorumludurlar.

Kanuni sorumluluğa gelince İslam hukukunun uygulandığı toplumlarda yasayı uygulayanın belirlemesiyle sabit olur. Emirin içtihadı gizli ve açık tüm halkını  bağlayıcıdır. Örneğin kanunî sorumluluk yaşını  on beş olarak belirleyebilir. O gün de bu yaşa gelenler sorumlu olarak görülürler.Toplumsal hayatı düzenlemek için bunlar zorunludur. Bu gün böyle bir zorunluluğun olamaması toplum hayatını düzenleyen hukukun İslam hukuku olmamasından kaynaklanmaktadır. Dini sorumluluklar tamamen kişisel tercihlerin, bireysel  gayretlerin sonucu olarak hayat sahnesinde görülmektedir. Bu ise zaman zaman değişik anlayış ve uygulamaları ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, ramazanın başladığını ve bittiğini gösteren hilalin tespitinde bile ne kendi halkları arasında, ne de diğer ülkeler arasında birliktelik temin edilememiştir. Bu günün şartlarında çok kolay olmasına rağmen çözülememesi, devlet imkanıyla olayın çözümüne gidilmemesidir. Laik devlet anlayışında İslam’ın ibadetleriyle alakalı meşguliyete yer yoktur. Avrupa ülkeleri kendi hesaplarına göre her ayın hilalini ne zaman nerede görüldüğünü  gözlemleyerek, kendi halklarına duyurmakta ve kayıtlarını tutmaktadırlar. Onlar ayın hareketlerini takip için yapıyorlar. Bu nedenle hukuksal bir mahzur taşımıyor. Bizim de rasathanelerimiz var  ama felaket habercisi gibi olmadık depremin haberlerini vermekle meşgul. Halkının büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanların hilaliyle ilgili bir tek haber bile vermezler

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı