GenelMektuplara Cevap

Peygamber soyundan olmak bir imtiyaz teşkil eder mi?

SORU: Ali İmran 32. ayetinde ve devamı olan 34. ayetinde Resullerin birbirinin zürriyetinden (soyundan) olmalarından bahsetmesi asırlara va­ran devir farkı olsa da,  tarz olarak Allah’ın aynı vahiylerini tebliğ etmeleri ve üstün tutmaların­dan mıdır? Eğer ki nesep olarak üstün iseler şimdilerde bile peygamber soyunun günümüze kadar kendilerine geldiğini söyleyen kimseler için de bu durum bir imtiyaz teşkil etmez mi?

CEVAP: Bu konu, ne dün ne de bugün insan­ların bir kısmına imtiyaz sağlamak için söylenmiş bir söz değildir. Allah, kitabında kime, hangi se­beple, ne kadar değer verdiğini “…Sizin Allah in­dinde en değerli olanınız takvaca en üstün olanınızdır…”(Hucurat 49/13) ayetiyle beyan etmiş ve soy sop meselesinin Allah katında bir üstünlük olmadığını bildirmiştir. Bununla birlikte Nuh (as)’ın tevhit mücadelesinin akışı içerisinde oğlu ile olan ilişki­sini anlatırken, nesep bağını değil inanç bağını öne çıkartarak aynı akideye sahip olanları bir aile olarak değerlendirmiştir:

“Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.” Allah: “Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (ailen)’den değildir. Çünkü o Salih olmayan bir amelin sahibidir. Hak­kında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben seni, cahillerden olmaktan sakındırırım.”( Hud 11/45-46)

Yine aynı konuda İbrahim (as)’in duasına ce­vap verirken aynı ilkeyi ona da hatırlatmıştır: “Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle sı­namış, onları tam olarak yerine getirince: “Ben se­ni insanlara önder yapacağım” demişti. “(İbrahim): Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” dedi. Al­lah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz ver­mem) buyurdu.” (Bakara 2/124) Bu, “senin soyundan ge­len insanlar içerisinde Salihler olduğu gibi zalim­ler de bulunacak. Bu şerefli önderlik görevini an­cak salih kimselere vereceğiz. Bizim bu konudaki ‘hükmümüz’ budur” demektir.

Ali İmran suresinin 32. ayetiyle başlayan ve bu konuyu dil e getiren yerde de buna işaret edil­mektedir:

“De ki: Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. Şüphe yok ki Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim soyu­nu ve İmran soyunu seçti. Âlemlere üstün kıldı. Bunlar birbirinden türemiş ‘tek bir kuşaktır’. Hiç şüphesiz Allah işiten ve bilendir.”(Ali İmran 3/32-34)

Her üç ayeti birlikte değerlendirdiğimizde elçierin fiziksel anlamda aynı nesepten/soydan ge­len kimseler demek değil, aynı Allah’ın kulu ve el­çisi olma şerefine ulaşan ve insanları da O’na kul­luğa çağıran kimseler demektir. Bunların hepsi ay­nı aileden/aynı Allah’a inanan ve aynı ilahın elçi­leridir. Bunlardan ve çağrılarından “yüz çevirirse­niz bilin ki, Allah kafirleri sevmez” denilmektedir. Yine Hucurat suresinin onuncu ayetinde: “Mü­minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.”(Hucurat 49/10) buyrulmaktadır. Burada da yine ne­sep yoluyla değil inanç yoluyla meydana gelen bir kardeşlikten bahsedildiği gayet açıktır.

Bu ayetlerin bize vermiş olduğu anlayış noktasından baktığımızda bahsi geçen (Ali İmran 3/33-34) ayetlerdeki “birbirinin soyundan” ifadesi, “aynı inanç ve ideali paylaşan ve aynı davanın yolcula­rı ve öncüleri olan kimselerdi” demektir. Bu tabir, nesep bağını ifade etmek için değildir. Bakara su­resinde: “Yahudi veya Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulmuş olasınız” diyenlere: “”Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbâta indirilene, Musa ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inan­dık ve biz sadece Allah’a teslim olduk” deyin. (Bakara 2/136) ayetinde belirtilen anlayışa vurgu ya­pılarak, Peygamberler arasındaki bağın, “Bereket ve Nübüvvet veraseti olup bir kan veraseti olma­dığının beyan edilmesidir.” Samimi olarak bir pey­gambere inanmış olan kimsenin, diğer peygamberlere de inanmasının gerekçesi olarak: “Hepsi aynı kaynaktan vahiy alan ve aynı ilahın elçileri­dir.” O halde: “De ki: Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfir­leri sevmez.”(Ali İmran 3/32) hükmüne bağlantı yaparak, “Allah’ın elçilerinden birinin çağrısına kulak ver­meyip, yüz çeviren kimsenin kâfir olacağını ve kâfirlerin ise Allah tarafından asla sevilmeyeceğini bildiriyor.

Ayrıca Peygamber soyundan olmak bir imti­yaz olsa idi, Hz Âdem’in oğlu Kâbil, Hz. Nuh’un hanımı ve oğlu, Hz. İbrahim’in babası, Hz. Muhammed’in (as) amcalarından bir kısmı isyan üze­re olmazdı. Allah kimsenin damarlarındaki kana, sulbünden geldiği anne ve babaya bakmıyor. O insanların kalbindeki imana ve o iman ile yaptıkla­rı işlere bakıyor.

“İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onla­rın amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir.”(Tur 52/21) Aynı inancı taşımayanlar bu guruba dahil edilmedikleri gibi…

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı