GenelMektuplara Cevap

Gece namazını emreden ayetlerin yorumu nasıl olmalı?

SORU: Muzzemmil suresinin ilk ve son Ayeti’ni açıklar mısınız? 1. ayette Allah Resul’ünden gece kalkmasını istiyor. Son ayette ise Peygamberin ve müminlerin buna güç yetiremeyeceklerini ve Allah’ın onları bağışladığını bildiriyor. Sanki birinci ayette Allah’ın hâşâ onların buna güç yetiremeyeceklerini  bilmiyormuş gibi bir izlenim veriyor da sonra bu hükmü iptal ediyor. Sorumu açıklarsanız memnun olurum. Allah cümlemizi ıslah etsin.

CEVAP: Burada birinci ayetten onuncu ayete kadar devam eden bir istek vardır. Bu istek gece kalkışıyla ve kalktıktan sonra bu sürenin ne kadar olacağı ile ilgili. Bu henüz islamın Mekke’deki ilk günlerinde yapılması istenen bir emri anlatmaktadır. Bununla Allah elçisini zorlu günler için hazırlamakla birlikte tebliğin yöntemini vererek, tebliğciyi tebliğe hazırlamaktadır. Surenin birinci ayetinden onuncu ayetine kadar bu stratejiden bahsediliyor.

“Ey örtüsüne bürünen; Gecenin birazı müstesna kalk. Yarısında veya yarısından az bir zaman. Yahut biraz fazla Kur’an’ı yavaş yavaş oku. Muhakkak ki Biz; sana, ağır bir söz vahyedeceğiz. Muhakkak ki gece kalkışı, daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüz, seni uzun uzun meşgul edecek işler vardır. Rabbinin adını an; her şeyi bırakıp yalnız O’na yönel, O, doğunun ve batının Rabbidir; O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyse O’nu vekil tut. Onların söylediklerine sabret ve yanlarından güzellikle ayrıl.” (Müzzemmil 74/1-10)

Allah her zaman ve zeminde ne yaptığını bilmektedir. Ancak olaya vakıf olmayan bizler peşin bir anlayışla bu gibi ayetleri birini diğeriyle Neshederek hemen hükmünü kaldırırız. Hâlbuki dönem hem elçi açısından hem de Müslümanlar açısından davete hazırlık dönemidir. Bu dönem nefislerin zorlu günleri göğüslemek için mutmain kılınma dönemidir. Bu durum beşinci ayetten itibaren çok açık bir biçimde dile getirilmektedir. İnsan üzerinde gece okuyuşunun etkisi elbette en fazla olduğu bir zamandır. Okumanın bu etkiyi göstermesi için ağır ağır düşünüp anlayarak yapılması da öğütlenmektedir. Bunun zamanıyla ilgili olarak da gecenin bir kısmında yapılması istenirken,  bir kısmında da insanın uyku ve istirahat etmesinin gerekliliği söz konusudur. Bu konuda    Müslümanlar ve Peygamber (as) emri yerine getirmek için gerekli ihtimamı göstermelerine rağmen “gecenin üçte biri, yarısı veya üçte ikisinden biraz az” kısmına tam uygun yapabildikleri ile alakalı bir endişe taşımaktadırlar. Bu ölçüyü tutturup tutturamadıkları ile ilgili. İşte surenin son ayeti ile Müslümanların bu endişesi giderilmektedir.

“Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir. Artık, Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden, hasta olanları, Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekâtı verin; Allah’a güzel ödünç takdiminde bulunun; kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah’tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder.” (Müzzemmil 73/20)

Bu ifadeler surenin başında verilen zamanla ilgili ölçüyü tutturamamaktan korkan müminlerin endişesini tüm açıklığı ile gideriyor. Ve “Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir.” işte sıkıntının burada duyulduğu ifade edilmektedir. Müslümanlar bu kalkışın ve okuyuşun ilahi iradenin kendilerinden istediği kadar olup olmadığını tam ölçemedikleri için endişe duyuyorlar. Bunu da :” Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir.” ifadesiyle belirtmektedir. Bunun için bu niyetle bir müddet kalkmış olmanın yeterli olduğunu belirterek “Kur’an dan kolayınıza geleni okuyun” müjdesini vermektedir. İslam toplumunda da hastaların, rızık için yeryüzünde dolaşacakların ve Allah yolunda cihad edeceklerin olacağını belirterek, herkesin her işi aynı derecede yapamamasını mazur görmektedir. Ancak tüm inananların namaz, zekât ve Allah’a güzel ödünç vermelerini öğütleyerek; yaptıklarının daha güzelini Allah katında bulacaklarının beyanıyla sureyi tamamlamaktadır.

Görebildiğimiz kadarıyla insanlar,  yerine getirmeye güç yetiremeyecekleri bir teklifle muhatap olmuyorlar. “Gecenin yarısı kadar veya üçte bir veya üçte ikiden biraz eksik”  Kur’an okuma konusunu Müslümanlar, sınırları kesin belirlenmiş bir zaman dilimi olarak algıladıklarından, buna tam riayet edip edememekten endişe ediyorlar. Allah da bu endişelerini gidererek onları rahatlatıyor. Aslında ölçünün birden fazla oluşu (  gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar gibi) bunlardan birine riayet etmenin emri yerine getirmek için yeter şart olduğunu göstermektedir. Neticede bunu doğrulayarak, insanların çeşitli meşgaleler ile  uğraşmak zorunda olduklarından her insanın şartlarına göre bunlardan birini tercih ederek emri uygulayabileceği anlaşılıyor.

Allah, kullarının neye güç yetireceğini kulların kendilerinden daha iyi bilmektedir. Bakara suresinin 285. Ayetinde kimseye gücünün yetmeyeceği şeyi teklif etmeyeceğini bildirmesine rağmen, aksine bir anlayışın Kur’an’da yer alması aklen ve naklen mümkün değildir. bu nedenle doğrular Allah’tan yanılma ve yanlışlar bizdendir. Bizler de kendimizi Kur’an’la düzeltmek için gecenin sakin havasında Rabbimizin verdiği tertil ile okuyarak tümü üzerinden düşünüp anlamaya, yaşayıp ahlak edinmeye çalışmalıyız. Müslüman için bu kitabın anlamı budur. İlk günden itibaren Allah dinini elçisine bununla öğretmiş (Şura42/53 );  insanlara Kur’an ile öğüt vermesini istemiş(Enam 6/70) ve tüm insanlığı bu kitaptan sorumlu tutacağını bildirmiştir.(Zuhruf 43/43-44)  Bugün Müslümanların okuma anlayışının dünyada bir örneğini göstermek mümkün değildir. Hiçbir kimse anlamadığı bir metni okumak için okumaz. Fakat Müslümanlar bunu hala yapmaya devam ediyorlar. Bunu anlamak mümkün değildir. Dost mu düşman mı olduğu tartışılır kimselerin “sevap kazanmak için Arapça okumak gerekir” sözünden etkilenen kimseler, bir ömür tek kelimesini anlamadan okudukları Kur’an’dan gereken öğüdü almaktan kendilerini mahrum etmişlerdir.

Allah  elçi gönderdiği kimseleri gönderdiği toplumdan seçerek vahyi de o halkın diliyle indirmiştir ki anlasınlar diye:

“Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O’dur.” (İbrahim 14/4)

De ki: «Allah’ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.» Bak, anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz!”(Enam 6/65)

”Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr 59/21)

Görüldüğü gibi Allah kitabını anlaşılsın ve yaşansın için göndermiş, her ayetiyle bize misaller vererek, her seviyedeki insanın anlamasını düşünmesini istemiştir. Bu nedenle düşünmek için anlamak, anlamak için de anladığımız dilden okumak hayati bir önem arz etmektedir. Çünkü Kur’an hayatta iken, hayatı düzeltmek ve düzenlemek için okunursa bir anlam ifade eder. Aksi halde okumanın da hayatında Allah indinde bir anlamı yoktur.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir