
Özgürlük kavramı dini açıdan nasıl yorumlanmalıdır?
SORU: Bu özgür irade anlamı geniş bir kavram mı? Nasıl herkes tarafından istenilen şekilde yorumlanabiliyor? Özgür iradenin elbetteki dünya işlerinde, alım, satım, evlenmek, gezmek, alış veriş gibi birçok konularda geçerliliği olabilir. Benim üzerinde durmak istediğim, dini açıdan bu özgürlük kavramı nasıl yorumlanmalıdır? Bir açıklık getirebilirseniz, çok müteşekkir kalırım.
CEVAP: Yukarıda tanımını yapmıştık ama yine kısaca hatırlatalım. İnsana Allah tarafından verilen istediğini yapabilme kabiliyetidir. Bu yeteneğini insan, hiçbir engelleme olmaksızın istediği gibi kullanır. İster iman eder ister inkâr eder. İster itaat eder ister isyan eder. İster iyilik yapar isterse kötülük yapar. Ne isteme aşamasında nede istediğini yapma aşamasında hiçbir müdahale ve engelleme söz konusu olmaz. Bunlarla ilgili ayetleri mealen vermiştik. (Kehf 18/29) Bu anlamda insan tam anlamıyla özgürdür. Bu nedenledir ki, yeryüzüne halife kılınan ilk insan Rabbinin öğütlerine rağmen cennette yasak meyveyi yemiş ve oradan çıkarılmıştır. Âdem’in yasaklanan bir şeyi yapması, iradesini özgürce kullanabildiğini, oradan çıkarılması da yaptıklarından sorumlu tutulacağının en açık delilidir.
Seküler anlayışların, zihinlerde meydana getirmiş olduğu erozyon sonucu insan, kendisini Tanrısal bir konumda görerek, hevasını ilah edinenlerin durumu, Kur’an ile tescillidir. “Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?“ (Furkan 25/43) ayetinde olduğu gibi kendisini ilahlaştıran insan, yapıp ettiklerinin yanına kalacağını zannediyor. Allah’ın hayata müdahalesini kabullenmeyen insan, , özgürce yapmış olduğu seçimlerine ulaşmak için de her şeyi meşru görüyor. Bu gün batı toplumlarında yaşanan çılgınlığın kökeninde bu anlayış yatmaktadır. Kıblesi batı olan “doğu toplumları” da bunlardan etkilendikleri oranda nasiplerini alıyorlar.
Davranışın kaynağı düşünce düşüncenin kaynağı ise akidedir. Hayat hakkındaki her şey akideden çıkar ve onun cinsinden olur. Bu, İslam içinde böyle küfür için de böyledir. İslam’da “Lailahe illallah” anlayışı hayatın tümünü ilgilendiren her konuda belirleyici olduğu gibi; kendisinden başka ilah kabul etmeyen (istek ve arzularını ilah edinen) kimse için de belirleyici olan sadece kendisidir. Seküler sistemlerde toplumsal düzeni sağlamak için oluşturulan devletin / otoritenin müdahale etmediği alanlarda şahısların bireysel tercihlerini sınırsızca kullanmaları, bu konuda kimseye hesap vermeyeceklerine olan inançlarına uygun düşmektedir. Bunu batı toplumlarındaki kişisel tercihlerin tatmini anlayışında, bütün açıklığı ile görmek mümkündür. Polisin görmediği, devletin sormadığı yerde her şey meşrudur. Ayıp, günah, helal, haram, Allah, ahiret, yeniden dirilmek ve her şeyin hesabını vermek gibi bir anlayışı yoktur. Hal böyle olunca istediğini yapmak için hiçbir engel kalmamaktadır.
Olayı İslam ve Müslümanlar açısından ele aldığımızda durum tamamen farklı bir manzara arz etmektedir. İslam’ın ilgilenmeyip şahısların tercihlerine bırakarak yapılan tercih ne olursa olsun sorumlu tutmayıp meşru kabul edeceğiz dediği hiçbir konu yoktur. İster toplumsal hayatla ilgili olsun, isterse bireysel hayatla alakalı bulunsun. Her hal ve karda insan, yaptığının hesabını Allah’a verecektir. Sadece helaller arasında yapılan seçimlerde bir sorumluluk yoktur. Kişi Allah’ın mubah kılmış olduğu şeylerden dilediğini yapma konusunda bir engel yoktur.
“Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız.” (Araf 7/6)
“Rabbin hakkı için biz, onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz.” (Hicr 15/92-93)
“Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır? (Necm 53/24)
“Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.”
“Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır.” (Lokman 31/13,16; Bu konuda surenin 12. Ayetinden başlayarak 19. Ayetine kadar okumanızı tavsiye ediyoruz.)
“Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/23)
“Ayetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.” (Enam 6/68)
Uyarılar bu minval üzere devam etmektedir. Gönlümüzde kimlere karşı sevgi besleyeceğimize varana kadar:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, imanı yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.” (Mücadaele 58/22)
Şimdi diyebilir misiniz ki, “ben istediğimi yapma konusunda özgürüm, istediğimin yanında yerimi alırım. İstediğimi sever istediğimden nefret erdim. Bu benim vicdanî meselemdir kimseyi ilgilendirmez.” Evet diyebilirsiniz. Allah, ne vicdanınıza pranga vurur ne de dilinize. Ancak Müslüman olduğunuzu iddia ediyorsanız bu ilkeler doğrultusunda hareket eder, Allah’a verdiğiniz kulluk sözüne bağlı kaldığınızı ispat etmek için bütün gücünüzle çalışmak zorunda olduğunuzu bilirisiniz. Sizin elinize, dilinize, gönlünüze prangayı Allah’a vermiş olduğunuz iman sözü vurmaktadır. Böyle bir mecburiyet hissetmeyenler dilediğini yapabilirler. Ancak yaptığı her işin hesabını Allah’a vermeye gücü varsa. Kimseye yaptığından sorumlu tutulmayacağı ile ilgili bir imtiyaz verilmemiştir. Peygamberlere de peygamberlerin çocuklarına da ve her peygamberin ümmetine de yapıp ettiklerinden mutlaka sorulacak, hak ettiği karşılık verilecektir.
“Andolsun, «Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir» diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: «Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur» demişti.” (Maide 5/72)
“Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: «Allah’ın yardımı ne zaman?» diyecek duruma gelmişlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara 2/214)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 59/18)
“O, Allah’ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onları duymamış gibi direnir. İşte onu acı bir azap ile müjdele!” (Casiye 45/8)
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.” (Fussilet 41/30)
“İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.” (Nebe 78/39) aksi halde hesap günü tutunacağı bir dal olmayacaktır