Amel defterinin kapanmaması ile ilgili rivayet sahih midir?
SORU: Amel defterinin kapanıp kapanmaması ile ilgili olarak; Ebu Hureyre (R.A) rivayetine göre Rasûlullah(A.S.) : “İnsan öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı ondan kesilir, sadece üç şey müstesna, sadaka-i cariye. İstifade edilen ilim. Kendisine dua eden salih, hayırlı evlat.” buyurdu.
Bu hadiste geçen mevzuatın hükmü hakkında bilgi alabilir miyim?
CEVAP: Herkesin amel defteri mahiyeti itibariyle gaybi bir konu olduğundan kendisine bile açık değildir. Bunu ancak Allah ve onu yazan meleklerden başkasının bilmesi mümkün değildir. Peygamberimize de bu konu gaibdir. Dolayısı ile gaybî bir konuda Peygamberimizin böyle bir açıklamada bulunduğunu iddia etmek elimizde kesin bir delil olmadan doğru değildir. Naklettiğiniz Ebu Hureyre’nin rivayeti ise, mahiyeti itibariyle zannidir. İslam hukukunda bir kural vardır,”zanni bir delil ile kesin bir hüküm verilemez.”
İkincisi ise, kul, herhangi bir işi Allah için yapmışsa Allah da onun karşılığını, ister toptan ister ise taksit-taksit verir. Bu onun bileceği bir şeydir. İnsanların üzerine lazım olmayan işlerle uğraşmaması gerekir. Halbu ki onların muhasebesini biz tutacak değiliz. Bize düşen sadece Sahih iman ve salih amel sahibi olmaktır. Kıyametin zamanını soran birine Peygamberimiz (as), “kıyamet için ne hazırladığına bak” buyurmuştur. Yani sen işine bak, Allah işini bilir. Asla ihmal etmez demektir.
Ayrıca Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.” (Hud 11/15)
Müminlerin bu konuda hiçbir endişesi yoktur. Allah hiç kimsenin emeğini zayi etmez. İyilik ve kötülük adına ne yaptılarsa zerre kadarının bile karşılığını göreceklerdir.
“Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler… Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükâfat Allah katındadır.” (Ali İmran 3/195)
Burada üç şeyden bahsediliyor. Hayırlı evlat, faydalı ilim ve sadakayı cariye/ devam eden sadaka.
Birincisini ele alalım. Evlat yetiştirmek başta sizin elinizde olan bir durum değil. İnsan istediği halde evlat sahibi olamıyor.
“Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’a aittir. O dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.”
“Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O’nun her şeye gücü yeter.” (Şura 42/49-50)
Sonra anneler evladı doğuruyor ama gönlünü doğuramıyor. Yani evlat sizin istediğiniz gibi olmuyor. Siz her türlü gayreti gösteriyorsunuz ama etkili olamıyorsunuz. Bu durumda kişinin yapacağı bir şey yoktur. İnsanın evladı da olsa istediği gibi yetiştirme gücüne sahip değildir. Burada Allah Teâlâ onun niyetine ve gayretine bakacaktır. O evlat hayırlıda olabilir hayırsızda. Bu sonuçtan anne ve babadan çok bizzat evlat sorumludur. Bu hususta iki örnek vardır. İnananlar için Firavunun hanımı, inanmayanlar için de Nuh (as) hanımı ile oğlu, Lüt (as) hanımı. Bu insanlar Allah’ın elçileri olmasına rağmen eş ve çocukları üzerinde etkili olamamış ve onlar iman etmemişlerdi. Yani insan peygamber de olsa istediğini salih yapamıyor. Onun için Rabbimiz:
“Onları yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediğini yola getirir. Yaptığınız her iyilik sırf kendiniz içindir. Siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. İyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.” (bakara 2/272) buyurmaktadır.
İlim konusunu ele aldığımızda yine benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Mutlak hak olan Allah’ın indirmiş olduğu ayet bile inananların imanını inkâr edenlerin de küfrünü artırıyor.
“ Bir sûre indirildiği zaman, içlerinden biri çıkar, “Bu sûre hanginizin imanını arttırdı” der? Fakat müminlere gelince, aslında her inen sûre onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.” (Tevbe 9/124
Allah Teâlâ’nın ayeti bile birileri için imanlarını artıran hayır iken, birilerinin de inkârını artıran şer olmaktadır. Bu konu tamamen ona yaklaşan insanın algılaması ile alakalıdır. Çok iyi niyetlerle üretilen bir bilgi, kötüler tarafından insanlığın felaketi için kullanılabiliyor. Atomun parçalanmasını bulan kimsenin niyeti insanlığı öldürmek değildi. Ama sonuç atom bombasına dönüştü ve insanlığın korkulu rüyası oldu.
Üçüncüsü olan “sadakayı cariye” için de aynı şeyler söz konusudur. Onun devamlılığı sizin elinizde olan bir şey değildir. Bunun en açık örneği vakıflardır. Müslümanlar ne yüce duygularla vakfetmiş oldukları kurum ve gayrimenkulleri bir rejim değişikliği sonucu, onların vakfediliş amacıyla hiç ilgisi olmayan bir dünya görüşünün hizmetine girmiştir. İslam’a hizmet için yapılan vakıf küfrün hizmetine geçmiştir. Bu iş dünya kurulduğu günden beri devam ede gelen bir vakıadır. Siz bu konudan sadece hayattaki tasarruflarınızdan sorumlusunuz. Tasarrufu elinizden çıktıktan sonra da kim ne için kullanırsa mesuliyet onundur. “Vela teziri vaziretün vizre uhra “ Allah birinin hesabını başkasına sormaz. Bizler hayatta iken salih amellerimizi artırmaya çalışalım, O kimsenin emeğini zayi edici değildir. Zerre kadarını bile.( Zilzal 99/7-8)
Sonuç olarak bu tür rivayetlerde gaybi konularla alakalı mutlak ve kesin ifadelerin kullanıldığı ve toptancı ifadelerin geçtiği hadislerin Peygamberimize isnadı sorunludur. Bu tür mevzuatla iştigal edenlere .”Bunu niçin yaptıkları ve peygamber (as) niçin yalan isnadında bulundukları sorulunca; şöyle cevap vermişlerdir:” Biz peygambere yalan isnadında bulunmuyoruz; Peygamber (as) için yalan söylüyoruz” diye kendilerini savunmuşlardır.
Ne Peygamberin (as) ne de İslam’ın onların yalan ve hurafelerine ihtiyacı vardır. Allah dininde eksik bırakmadan, sahih imanın ve Salih amelin nasıl olacağını göstermiştir. Kim İslam’dan başka bir din/ yaşam tarzı ararsa o ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.(Ali İmran 3/85)